Yeni eklenen yazıların mailinize gelmesi için mail adresinizi yazmanız yeterli

3 Temmuz 2009

McDonaldlaşma

George ritzer tarafından yazılmış,"the mcdonaldization of society" isimli, sosyo ekonomik saptamaları üst düzeyde olan, günümüz toplumunun gerek ekonomik, gerek görsel, gerekse de sanatsal durumunu yansıtan kitabında vurguladığı kavramdır.

Ritzer; post modern toplumların her alanda içinde bulundukları durumu max weber'in akılcılık kavramı doğrultusunda ortaya attığı mcdonaldlaştırma kavramı ile açıklıyor.
Bu kavram, hesaplanabilirlik, öngörülebilirlik, verimlilik, denetim ve aklıcılığın akıl dışılığı gibi tanımlar doğrultusunda ortaya konuluyor.
Şöyle ki, artık gazetelerden, televizyon programlarına, üretim yapılarından, şehir düzenlemelerine kadar herşey, herkes tarafından çok çabuk tüketilmek üzere tasarlanıyor.

Örneğin gazetelerin artık daha az yazılı, bol resimli, daha renkli çıkması, televizyon programlarının daha yüzeysel ve salt tüketime yönelik yapılması şeklinde ortaya çıkan bu kavram, hem tüketimi, hem de apolitikleştirmeyi sağlayarak önemli bir noktaya vurgu yapıyor. McDonaldlaştırmanın temelinde yatan ilkelerin hayatı kolaylaştırmak mı, özgürleştirmek mi, yoksa insanî değerlere bir darbe olarak mı değerlendirilebileceği oldukça tartışmalı.
Hepsi bir yana, şu gerçek yadsınamaz: McDonaldlaşma yeni bir yaşam biçimini beraberinde getirdi ve popüler kültürün önemli bir simgesi haline geldi.

The New York Times’da 13 Nisan 2003’de yayınlanan bir habere göre; okul çağındaki çocuklar arasında yapılan bir ankette, çocukların %96’sının firmanın maskotu palyaço Ronald McDonald’ı Noel Babadan daha çok tanıdığı ortaya çıkmış. Belki de bunun en önemli sebebi, televizyonların haftasonu çizgi film kuşaklarındaki McDonalds reklamları. Ya da firmanın çocuklara yönelik filmlerle ilgili oyuncaklar çıkardığı zaman yaptığı promosyonlar.

Peki “McDonaldlaşma” bir yaşam biçimi olarak nasıl bu kadar yaygınlaşabildi?
Bunun ilk sebebi, fast-food işletmelerinin üniversite kafeteryalarına girmiş olması. Bu tür işletmeler, okul yemekhanelerine seçenek olduğundan beri, gençlerin yeme alışkanlığında “atıştırılacak yemekler”, sıcak ana yemeklerin yerini almaya başladı. Ve “hız” olgusunu doğalarında taşıyan gençler, bu yeni modeli kendi ruhlarına daha uygun buldu.
Trafikte seyir halindeyken acıktığınızda, otoyoldan ayrılmadan bir fast-food restoranına ulaşılabilme kolaylığı da bu tür işletmelerin “tutulmasında” bir başka etken. Hatta arabanızdan inmeniz bile gerekmiyor.

McDonaldlaşma’nın insanları yoğun olarak etkilemesinde dört çarpıcı boyut dikkat çekici: Bunlardan ilki verimlilik... Yani açlıktan doymaya geçmenin en basit yolunu sunmak... Zihinlerde yer eden yaygın anlayış, zamanı etkin kullanmak ve en kısa zamanda en fazla işi halletmek olunca “hızlı yeme” işletmelerinin sunduğu hizmet, karşı konulmaz bir şey olabiliyor.

McDonaldlaşmanın bir diğer boyutu, tüketicilerin “hesaplı alışveriş” yaptıklarını düşünmelerinde karşımıza çıkıyor. Kendisine “aynı fiyata ne kadar büyükse o kadar iyidir” denen tüketici, normal gibi görünen bir ücrete daha çok yiyecek aldığını düşünüyor. Ve tabii ürün belli bir sürede size sunulmazsa, para ödemeyecek olmanız da işin cezbedici yönlerden bir diğeri...

Başka bir boyut öngörülebilirlik... Bu, çağın değişimi ile birlikte yeni toplumsal düzende kendisine yer edinmeye çalışan bireyin güven ihtiyacını tatmin etmeye yönelik bir kavram. Belirsizliğin olumsuzlandığı bir dünya anlayışı, bir sonraki hafta ile bugün yedikleriniz arasında fark olmayacağını size garanti eder.
Zamanla ürünün kalitesinde ve miktarında bir fark olmayacağı, standartların dünyanın her neresine gidilirse gidilsin her zaman için korunacağı bilgisi zihinlere yerleştirilir. Böylelikle öngörülebilirlik, belirsizlikten kaçış yolu için bir seçenek haline gelir.

McDonaldlaşma’ya ilişkin önemli bir boyut da denetim...Denetimin iki şekilde gerçekleştiği söylenebilir; biri tüketici üzerinde, diğeri ise çalışanlar üzerinde... Bu sistem, tüketiciyi örtük şekilde de olsa, hemen yiyip çıkmaya; sınırlı mönüyle, az seçenekle yetinmeye yönlendirir. Rahatsız iskemleler de buna yardımcı olur. Tüketicinin orada ne kadar bulunacağı bilinebilir bir şeydir.

Çalışanlar üzerindeki denetim boyutu ise, insansız teknoloji aracılığıyla gerçekleşmektedir. İnsansız teknolojinin işlevini hatasız yerine getirmesi, çalışanlara hata yapma özgürlüğü tanınmayan, tehdit edici bir şeydir. Çünkü insansız teknoloji her an insanlı teknolojinin yerini alabilecektir.

McDonaldlaşmanın çevre üzerine de olumsuz etkileri olabilmekte. Araştırmalar, tek-tip patates yetiştirmenin Kuzeybatı Pasifik’in ekolojisini olumsuz etkilediğini ortaya çıkarmış. Çünkü bu tür patatesleri yetiştiren dev çiftlikler kimyasal maddelerin yaygın kullanıldığı yerler. Kusursuz bir patates kızartması için patatesin çoğu ziyan edilmekte ve geri kalan patates ya sığırları beslemekte ya da gübre olarak kullanılmakta. Bu patateslerin posalarında yeraltı su kaynaklarına, gübre ve hayvan pisliklerine kadar izlenebilen yüksek oranlarda nitrat bulunmakta. Bu da sağlığımız için potansiyel tehdit.

Hızlı yeme işletmelerinde kullanılan paketler de çevreye uyumlu değil. “Kullan-at” mantığının egemen olduğu bu sistemde yiyeceklerin konulduğu kaplar tek kullanımdan sonra atılır. Zaten “her şey tek bir şey içindir.” Ve bu yüzden o kabı başka bir şey için kullanamazsınız. Bunun sebebi sadece yiyecekten değil, aynı zamanda koyulduğu kaptan da kâr elde etmek; seri üretime katkıda bulunarak seri tüketimi artırmaktır. Ve bu paketlerin doğada kendiliğinden çözünmesi de oldukça zordur.

McDonaldlaşmanın kültürel dokuya etkilerine gelince… Bu, Doğu’da ve Batı’da farklılaşabilir. Batılı insanın başarı motivasyonu yüksektir ve bireyciliği savunur. Doğulu insan ise, bağlılık ihtiyacı yüksek ve cemaatçilikten yanadır. Sosyalleşmede insanlar arasındaki sürekli etkileşim kilit rol oynar. Hızlı yeme kültürünün, etkileşime fırsat tanımadan “ye ve kalk” mantığını yaymasının, kişinin yalnızlaşmasına yol açacağına dair yorumlar yapılmakta. Diğer yandan sadece yemek kültürüyle yalnızlık kaygısının bu kadar ön plana çıkmayacağına dair görüşler de var.

Bir başka görüş, insanların bu kadar sistematik bir yapıda kendilerini montaj bantının bir parçası olarak hissedebileceği. Bu yoruma karşılık bazı eleştirmenler de bu tür yerlerin toplumun her tabakasından insanı bir araya getirmesi ile bütünleştirici bir etkiye sahip olduğunu düşünüyor.

Tüketim toplumu anlayışı, beraberinde bir çok değişimi getirdi. Bazılarına göre bu, tek boyutlu insanı yarattı, bazılarına göre ise zamanın etkin kullanımına vurgu yaparak çağın gereğini yerine getirdi. Sanıyoruz ki önemli olan, gelişmeyi desteklemek kadar insanî değerleri de unutmamak olsa gerek...
Çünkü -tüketim toplumu ya da değil- bir toplumu bir arada tutan temel öge, hep insan.
Bu yazı Deniz Gültekin tarafından hazırlanmıştır.

0 yorum:

Yorum Gönder

Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More