Yeni eklenen yazıların mailinize gelmesi için mail adresinizi yazmanız yeterli

31 Temmuz 2009

Sweeney Todd: The Demon Barber of Fleet Street


Tür: Dram,Gerilim,Müzikal,Suç

Yönetmen: Tim Burton

Oyuncular : Johnny Depp,Helena Bonham Carter,Alan Rickman,Sacho Baron Cohen,Timothy Spall

Yapım: 2007, ABD ,116 dk.



Tim Burton'un yönetmenliğini yaptığı ,başrollerinde yönetmenin favori oyuncuları Johnny Depp ve Helena Bonham Karter'ın oynadığı bir müzikal tadında bir gerilim filmi.
Film baştan sona sürükleyici bir şekilde ilerliyor.Filmin büyük çoğunluğu müzikal şeklinde kafiyeli konuşmalarla geçiyor.

Bir berber ile turta satıcısının çıkarları uğruna birlikte çalışması gerçekten ilginç bir konsept oluşturuyor.
Gurbetteki berberimiz Mr.Todd 15 yıl aradan sonra evine dönmeyi başarabilmiştir fakat döndüğünde karşılaştığı durum pek iç açıcı değildir.
Kendisine eşinin zehir içtiği, çocuğunun ise evlatlık verildiği söylenmiştir.Gurbette usturalarını bileyen berberimiz onu bu hale koyanlardan intikam almanın peşine düşer.

Bu ara Tim Burton filmlerini izliyorum.Tim Burton'ın filmlerinin kendine özgü bir tadı var.Eğlence ve dram öğelerini büyük bir ustalıkla harmanlıyor.
Tim Burton'un yönetmenliğini yaptığı tüm filmleri buradan görebilirsiniz.

Sweeney Todd: Fleet Sokağının Şeytan Berberi

30 Temmuz 2009

Corpse Bride


Tür : Müzikal/Fantastik /Animasyon

Gösterim Tarihi : 18 kasım 2005

Yönetmen : Tim Burton

Yapım : 2005, İngiltere, 76dk





Seslendirenler :
Emily Watson (Victoria) , Helena Bonham Carter (Ceset Gelin) , Johnny Depp (Victor) , Albert Finney , Richard E. Grant , Christopher Lee , Joanna Lumley

19. yüzyılın sıkıcı Viktorya çağında, Avrupa... Victor adlı genç bir adam, yanlışlık eseri, bir iskeletin parmağındaki yüzüğü takıp sonra da şakayı biraz fazla ileri götürünce, bir cesetle evlenmiş olur.

Victor yeraltındaki hayatı keşfettiğinde buranın, kendi kasvetli yaşamına göre ne kadar renkli ve eğlenceli olduğunu görür. Oysa yukarıda, onu gerçek karısı, Victoria beklemektedir. Genç adam, zor bir karara doğru adım adım yaklaşırken, hem hayat hem de kendisi hakkında bir kaç şey öğrenmek zorunda kalacaktır.

Tim Burton'dan masal tadında müthiş bir film.Baştan sona sürükleyici,mizah ve dram öğelerini aynı potada ustalıkla eritmeyi başarmış enfes bir animasyon.Film bittiğinde keşke biraz daha uzun olsaydı diyorsunuz.Bugüne kadar izlemediyseniz ilk fırsatta izlemenizi şiddetle öneriyorum.



Ölü Gelin

Ey smirting sen nelere kadirsin

19 Temmuz 2009 itibariyle son şeklini alarak hayatımıza giren kapalı alanlarda sigara içme yasağının kapsamı ve konu üzerinde yaşanan tartışmaları bir kenara bırakıyor ve bu yasak sonrası ortaya çıkacak yepyeni bir sosyalleşme akımından bahsetmek istiyorum. SMIRTING.

Smirting kelimesi ‘’smoking’’ (tüttürme, sigara içme) ve flirt (flört etme, takılma) kelimelerinin birleşmesinden türemiş İngilizce bir kelime. Türkçe’ ye olduğu gibi geçer mi? Yoksa bir şekilde Türkçeleştirilir mi? Şimdiden bir şey söylemek çok güç. Fakat benim önerim ‘’dumankaynaş’’ gibi garabet bir kelime.

Peki smirting tam olarak ne anlama gelmektedir? Smirting kapalı alanlarda sigara yasağı uygulaması sonrası, sigara kullanan insanların sigara içmek için bulundukları bar, cafe vb.. yerlerin kapı önlerine çıkmaları ve aynı amaç için orada toplanmış insanlarla tanışmalarını, sohbet etmelerini, kaynaşmalarını ve bunun beraberinde getirdiği yepisyeni bir sosyalleşmeyi tarif ediyor. Benzer müziklerden, benzer eğlence tarzlarından, benzer kitaplardan hoşlanan yani ortak zevkleri paylaşan insanlar nasıl bir şekilde aynı sosyal ortamın içine düşüyorlarsa, burada da sigara içenler kendilerine ait bir ortam, belki de bir alt kültür yaratıyorlar.

Malum ‘’Türk genci tanışmak ister, kaynaşmak ister’’ ve işte tam da bu noktada smirting sigara içen gençlere muazzam bir yol açıyor. Yıllardır barlarda kesişmeden öteye geçmeye zorlanan, punduna getirip de hoşuna giden karşı cinsle konuşma olanağı yakalayamayan ya da cesaretli olsa bile ‘’etraf ne der?’’ düşüncesi çerçevesinde karşı cins tarafından pek de hoş karşılanmayan girişimlerden kurtuluyor. Hastası olduğu, gündüzle gece olmak için gel demek istediği insan sigara içiyorsa, tek yapması gereken bu kişinin sigara içmek için dışarı çıkacağı anı kollamak, karşı tarafında gönlü varsa kesişme teknikleri ile kapının önüne çıkmasını sağlamak ya da doğrudan giderek ‘’birader kapının önüne çıksana sen hele bi’’ (yok hatlar karıştı, bu olmaz) demek.

Beş dakika önce hiçbir ortak paydada buluşamadığınız karşı cinsle artık aranızda sigara içiyor olmak ve bu amaç uğruna bir yerde buluşmak gibi enteresan bir bağ oluşmuş durumda. Mekan önü tenha ise doğrudan ‘’hangi okuldansın? kaça gidiyorsun?’’ gibi berbat bir giriş yapabileceğiniz gibi aksi durumlarda en yumuşak ses tonunuzla ‘’pardon, ateşinizi alabilir miyim?’’ diyerek, tek tek sekerekten iletişime geçebilirsiniz.

Bu yeni sosyalleşme yönteminin beraberinde çok enteresan sonuçlar getireceği de aşikar. Mesela artık birçok mekan önünde içeri hiç girmemiş, bakkaldan aldığı açılmamış malbuşu ile sigara aranan baaağyanları avlamaya çıkanlar, ‘’olm bizim bir arkadaş smirting yöntemi ile arabada beş evde onbeş tadını yakalamış’’ efsaneleri, ‘’smirting yaparken tanıştılar evlendiler’’, ‘’İstiklal’ de smirting yaparken yedi yerinden bıçaklandı, cinayet zanlısı pişman değilim smirting falan yapmıyordu, gördüm sigarayı içine bile çekmiyordu dedi’’ haberleri vb..

Kıssadan hisse artık önümüzde bambaşka bir sosyalleşme olanağı var ve bu yasağı kendi lehinize çevirmek yine sizin elinizde. İster smirting yaparak sosyalleşin, isterseniz mekan önünde tek dal sigara satma işine girerek okul harçlığınızı çıkartın ya da ‘’smirtingyaparkengordum.com’’ gibi bir site açarak mekan önlerinde kesişmiş ama konuşamamış gençleri bir araya getiren bir sosyal ağ kurarak yeni facebook ekolünüzü yaratın. Yeter ki bu fırsatı kaçırmayın. Haydi hayırlı dumankaynaşlar.

Kaynak : alkislarlayasiyorum.com

24 Temmuz 2009

Bee Movie



Tür : Animasyon / Komedi
Gösterim Tarihi :
14 Aralık 2007
Yönetmen : Steve Hickner Simon J. Smith
Senaryo :
Jerry Seinfeld , Spike Feresten
Yapım : 2007, ABD , 90 dk.

Seslendirenler : Jerry Seinfeld (Barry B. Benson(ses)) , Renée Zellweger (Vanessa Bloom(ses)) , Matthew Broderick (Adam Flayman(ses)) , Patrick Warburton (Ken(ses)) , John Goodman (Montgomery(ses)) , Chris Rock (Mooseblood) , Larry King (Arı Larry King) , Oprah Winfrey (Judge Bumbleton)
Arıların dünyasına derinlemesine bir bakış atmaya ne dersiniz?
Kahramanımız Barry üniversiteden mezun olduktan sonra diğer arılar gibi balyap şirketinde ömürboyu çalışmak istememektedir.
Marjinal bir arı olan Barry Kovanın dışındaki dünyayı çok merak etmektedir.
Birgün kovandan dışarı çıkmanın bir yolunu bulur ve hayatı değişmeye başlar.

Arı yasasının insanlarla konuşmama ilkesini çiğneyen barney, çiçekçi arkadaşının yardımıyla dünyayı keşfettikçe arıların onca emekle ürettikleri balın insanlar tarafından sömürülmesine şahit olur ve bu durumu engellemek için büyük bir hukuk mücadelesine girişir.

Filmdeki espiriler gerçekten çok kaliteli.
Ayrıca filmdeki her ayrıntı çok ince düşünülerek tasarlanmış o yüzden bu filmi izlerken çocuklar kadar büyüklerin de büyük bir keyif alacağını düşünüyorum.

Filmin başında arıların kanatlarının gövdelerini taşıyamayacak kadar küçük olmasına rağmen uçabilmelerinin bilinen tüm havacılık kurallarına göre mümkün olmadığı belirtiliyor.
Arıların herşeye rağmen uçabilmelerini, insanların imkansız dedikleri şeyleri takmamalarına bağlıyor.
Bugüne kadar izlediğim animasyonlar içinde A bug's life filminden sonra Bee movie filmini de gerçekten çok başarılı buldum.
Animasyon severlere hatta sevmeyenlere bile başlangıç olarak bu filmi öneriyorum.

Arı Filmi

Volkan Konak Stand up

Volkan Konak'ın bir konserinde kaydedilmiş kısa bir video.
Bence volkan konak konserlerinde anlattığı bu hikayeleri bir dvd yaparak piyasaya sürmeli.
Albümleri kadar popüler olacağına hiç şüphem yok.


20 Temmuz 2009

Barney Stinson Sıradışı CV Özgeçmiş Türkçe

Sıra Dışı Bir Özgeçmiş Fikri yakalamak isterseniz ilham verici ve eğlenceli bu videoya göz atabilirsiniz.

Evian

Evian içen çocuklarda görülen gelişmeyi çarpıcı bir şekilde ortaya koyan güzel bir video :)


Hafıza kartında güvenilmeyen yazılım bulundu uyarısı

Symbian işletim sistemine sahip bir telefon kullanıyorsanız ve telefonu her kapatıp açtığınızda bir takım dosyalar yüklenmeye çalışılıyor ve işlem başarısız olunca 'hafıza kartında güvenilmeyen yazılım bulundu.Yüklemek için uygulama yöneticisine gidin' uyarısı veriyorsa bu sorundan kurtulmanın iki yolu var:

Birinci yol
hafıza kartına format atıp kesin çözüm sağlamak.

Diğer yolda ise hafıza kartını (yada usb kablosuyla veri aktarım modunda telefonu) pc'ye bağlıyoruz.
klasör seçeneklerinden/görünüm/ gizli dosya ve klasörleri göster kutucuğunu işaretliyoruz ve daha sonra private/10202dce klasörünü siliyoruz.
telefonu yeniden başlattığımızda her açılışta karşımıza çıkan bu sorundan kurtulmuş oluyoruz.
Telefona yeni bir tema yüklediğinizde bu klasör tekrar oluştuğundan tekrardan silmeniz gerekiyor.
O yüzden hafıza kartına format atmak daha kalıcı bir çözüm olacaktır.

Bu uyarıya neden olan şey ise telefonunuzun yazılımını güncellediğinizde hafıza kartına format atmamış olmanız.

Uzun bir süredir benim de başımı ağrıtan bu sorundan tam da hafıza kartına format atmak üzereyken yedekleme yapmak amacıyla pc'ye taktığımda kurtulmak beni mutlu etti açıkçası.
Onca programı telefona sil baştan kurmak oldukça zahmetli bir iş nede olsa.

10 Temmuz 2009

FG Dijital


Bu hafta sizlere FG dijital sitesini tanıtacağım.
Eğer siz de Türkiye'de zor bulunan değişik teknolojik ürünlerden hoşlanıyorsanız bu site hoşunuza gidecektir.
FG Dijital aslında bir yazılım şirketi.Bunun yanında yurtdışından farklı ürünlerin ithalatını da yapıyorlar.



Örneğin,uydu alıcılar,sportif hava ürünleri (paramotor),satranç bilgisayarları,Uzaktan kumandalı oyuncaklar,IPTV ürünleri...

Garanti alışveriş sistemi üzerinden online satış yapmasının yanında kadıköy'de bulunan ofise giderek de seçtiğiniz ürünü almanız mümkün.

Ben burayı geçenlerde almış olduğum icybox için tp link wireless adaptör almak için gittiğimde keşfettim.
Açıkçası internetten satış olayından pek hoşlanmadığım ve daha önce bu firmadan hiç alıveriş yapmadığım için gidip yerinden almak istedim.

FG digital'deki Tuncay bey gerçekten ilgili ve bilgili bir insan.
Ben ürünü alıp çıkmayı düşünürken orada birkaç saat kalıp sohbet ettim.
Bana gelecek projelerini de anlattı.
Yakında satmaya başlayacakları piyasada mevcut olmayan değişik ürünler var.

Bir de Tuncay Bey'in değişik bir ticaret anlayışı var.
Sattığı ürünlerin reklamını , ürünleri maliyetinin biraz üzerinde bir fiyata satarak yapıyor.
Sürümden kazanıyor da diyebiliriz.
Reklamcılığın en iyi şekli de kulaktan kulağa reklamdır denir.
Mesela benim aldığım adaptörün fiyatı gold bilgisayarda 73 lira iken buradan 43 liraya almanız mümkün.

Belki de FG dijital'le ilgili söylenebilecek tek olumsuz şey ürün çeşidinin sınırlı olmasıdır.
Meraklısına hitap eden ürünleri her yerde uygun fiyata bulabilmenin ne kadar zor olduğunu düşünürsek bu firmanın önemli bir boşluğu doldurduğunu söyleyebiliriz.

3 Temmuz 2009

McDonaldlaşma

George ritzer tarafından yazılmış,"the mcdonaldization of society" isimli, sosyo ekonomik saptamaları üst düzeyde olan, günümüz toplumunun gerek ekonomik, gerek görsel, gerekse de sanatsal durumunu yansıtan kitabında vurguladığı kavramdır.

Ritzer; post modern toplumların her alanda içinde bulundukları durumu max weber'in akılcılık kavramı doğrultusunda ortaya attığı mcdonaldlaştırma kavramı ile açıklıyor.
Bu kavram, hesaplanabilirlik, öngörülebilirlik, verimlilik, denetim ve aklıcılığın akıl dışılığı gibi tanımlar doğrultusunda ortaya konuluyor.
Şöyle ki, artık gazetelerden, televizyon programlarına, üretim yapılarından, şehir düzenlemelerine kadar herşey, herkes tarafından çok çabuk tüketilmek üzere tasarlanıyor.

Örneğin gazetelerin artık daha az yazılı, bol resimli, daha renkli çıkması, televizyon programlarının daha yüzeysel ve salt tüketime yönelik yapılması şeklinde ortaya çıkan bu kavram, hem tüketimi, hem de apolitikleştirmeyi sağlayarak önemli bir noktaya vurgu yapıyor. McDonaldlaştırmanın temelinde yatan ilkelerin hayatı kolaylaştırmak mı, özgürleştirmek mi, yoksa insanî değerlere bir darbe olarak mı değerlendirilebileceği oldukça tartışmalı.
Hepsi bir yana, şu gerçek yadsınamaz: McDonaldlaşma yeni bir yaşam biçimini beraberinde getirdi ve popüler kültürün önemli bir simgesi haline geldi.

The New York Times’da 13 Nisan 2003’de yayınlanan bir habere göre; okul çağındaki çocuklar arasında yapılan bir ankette, çocukların %96’sının firmanın maskotu palyaço Ronald McDonald’ı Noel Babadan daha çok tanıdığı ortaya çıkmış. Belki de bunun en önemli sebebi, televizyonların haftasonu çizgi film kuşaklarındaki McDonalds reklamları. Ya da firmanın çocuklara yönelik filmlerle ilgili oyuncaklar çıkardığı zaman yaptığı promosyonlar.

Peki “McDonaldlaşma” bir yaşam biçimi olarak nasıl bu kadar yaygınlaşabildi?
Bunun ilk sebebi, fast-food işletmelerinin üniversite kafeteryalarına girmiş olması. Bu tür işletmeler, okul yemekhanelerine seçenek olduğundan beri, gençlerin yeme alışkanlığında “atıştırılacak yemekler”, sıcak ana yemeklerin yerini almaya başladı. Ve “hız” olgusunu doğalarında taşıyan gençler, bu yeni modeli kendi ruhlarına daha uygun buldu.
Trafikte seyir halindeyken acıktığınızda, otoyoldan ayrılmadan bir fast-food restoranına ulaşılabilme kolaylığı da bu tür işletmelerin “tutulmasında” bir başka etken. Hatta arabanızdan inmeniz bile gerekmiyor.

McDonaldlaşma’nın insanları yoğun olarak etkilemesinde dört çarpıcı boyut dikkat çekici: Bunlardan ilki verimlilik... Yani açlıktan doymaya geçmenin en basit yolunu sunmak... Zihinlerde yer eden yaygın anlayış, zamanı etkin kullanmak ve en kısa zamanda en fazla işi halletmek olunca “hızlı yeme” işletmelerinin sunduğu hizmet, karşı konulmaz bir şey olabiliyor.

McDonaldlaşmanın bir diğer boyutu, tüketicilerin “hesaplı alışveriş” yaptıklarını düşünmelerinde karşımıza çıkıyor. Kendisine “aynı fiyata ne kadar büyükse o kadar iyidir” denen tüketici, normal gibi görünen bir ücrete daha çok yiyecek aldığını düşünüyor. Ve tabii ürün belli bir sürede size sunulmazsa, para ödemeyecek olmanız da işin cezbedici yönlerden bir diğeri...

Başka bir boyut öngörülebilirlik... Bu, çağın değişimi ile birlikte yeni toplumsal düzende kendisine yer edinmeye çalışan bireyin güven ihtiyacını tatmin etmeye yönelik bir kavram. Belirsizliğin olumsuzlandığı bir dünya anlayışı, bir sonraki hafta ile bugün yedikleriniz arasında fark olmayacağını size garanti eder.
Zamanla ürünün kalitesinde ve miktarında bir fark olmayacağı, standartların dünyanın her neresine gidilirse gidilsin her zaman için korunacağı bilgisi zihinlere yerleştirilir. Böylelikle öngörülebilirlik, belirsizlikten kaçış yolu için bir seçenek haline gelir.

McDonaldlaşma’ya ilişkin önemli bir boyut da denetim...Denetimin iki şekilde gerçekleştiği söylenebilir; biri tüketici üzerinde, diğeri ise çalışanlar üzerinde... Bu sistem, tüketiciyi örtük şekilde de olsa, hemen yiyip çıkmaya; sınırlı mönüyle, az seçenekle yetinmeye yönlendirir. Rahatsız iskemleler de buna yardımcı olur. Tüketicinin orada ne kadar bulunacağı bilinebilir bir şeydir.

Çalışanlar üzerindeki denetim boyutu ise, insansız teknoloji aracılığıyla gerçekleşmektedir. İnsansız teknolojinin işlevini hatasız yerine getirmesi, çalışanlara hata yapma özgürlüğü tanınmayan, tehdit edici bir şeydir. Çünkü insansız teknoloji her an insanlı teknolojinin yerini alabilecektir.

McDonaldlaşmanın çevre üzerine de olumsuz etkileri olabilmekte. Araştırmalar, tek-tip patates yetiştirmenin Kuzeybatı Pasifik’in ekolojisini olumsuz etkilediğini ortaya çıkarmış. Çünkü bu tür patatesleri yetiştiren dev çiftlikler kimyasal maddelerin yaygın kullanıldığı yerler. Kusursuz bir patates kızartması için patatesin çoğu ziyan edilmekte ve geri kalan patates ya sığırları beslemekte ya da gübre olarak kullanılmakta. Bu patateslerin posalarında yeraltı su kaynaklarına, gübre ve hayvan pisliklerine kadar izlenebilen yüksek oranlarda nitrat bulunmakta. Bu da sağlığımız için potansiyel tehdit.

Hızlı yeme işletmelerinde kullanılan paketler de çevreye uyumlu değil. “Kullan-at” mantığının egemen olduğu bu sistemde yiyeceklerin konulduğu kaplar tek kullanımdan sonra atılır. Zaten “her şey tek bir şey içindir.” Ve bu yüzden o kabı başka bir şey için kullanamazsınız. Bunun sebebi sadece yiyecekten değil, aynı zamanda koyulduğu kaptan da kâr elde etmek; seri üretime katkıda bulunarak seri tüketimi artırmaktır. Ve bu paketlerin doğada kendiliğinden çözünmesi de oldukça zordur.

McDonaldlaşmanın kültürel dokuya etkilerine gelince… Bu, Doğu’da ve Batı’da farklılaşabilir. Batılı insanın başarı motivasyonu yüksektir ve bireyciliği savunur. Doğulu insan ise, bağlılık ihtiyacı yüksek ve cemaatçilikten yanadır. Sosyalleşmede insanlar arasındaki sürekli etkileşim kilit rol oynar. Hızlı yeme kültürünün, etkileşime fırsat tanımadan “ye ve kalk” mantığını yaymasının, kişinin yalnızlaşmasına yol açacağına dair yorumlar yapılmakta. Diğer yandan sadece yemek kültürüyle yalnızlık kaygısının bu kadar ön plana çıkmayacağına dair görüşler de var.

Bir başka görüş, insanların bu kadar sistematik bir yapıda kendilerini montaj bantının bir parçası olarak hissedebileceği. Bu yoruma karşılık bazı eleştirmenler de bu tür yerlerin toplumun her tabakasından insanı bir araya getirmesi ile bütünleştirici bir etkiye sahip olduğunu düşünüyor.

Tüketim toplumu anlayışı, beraberinde bir çok değişimi getirdi. Bazılarına göre bu, tek boyutlu insanı yarattı, bazılarına göre ise zamanın etkin kullanımına vurgu yaparak çağın gereğini yerine getirdi. Sanıyoruz ki önemli olan, gelişmeyi desteklemek kadar insanî değerleri de unutmamak olsa gerek...
Çünkü -tüketim toplumu ya da değil- bir toplumu bir arada tutan temel öge, hep insan.
Bu yazı Deniz Gültekin tarafından hazırlanmıştır.

1 Temmuz 2009

Kredi kartı kullanımında zaman algılaması ve borçlu yaşam

Kredi kartı kullananların çoğu kısa zamanda kart bağımlısı oluyor. Reklamlar, alışveriş merkezlerinin iç dizaynı, indirimler, taksit imkânları ve daha pek çok etken bu bağımlılığı daha da artırıyor. Önce borçlu yaşam süreci başlıyor. Çoğunlukla bu süreci iflâslar, intiharlar, aile faciaları, hattâ cinayetler izliyor. Tıpkı uyuşturucu bağımlılığında olduğu gibi.

“Plastik para” olarak adlandırılan kredi kartları, öylesine cazip imkânlarla ve göz alıcı reklamlarla sunuluyor ki, bizzat sistemin içinde çalışan, artıları ve eksileriyle kredi kartlarını çok yakından bilen pek çok finans sektörü uzmanı “kartzede” grubunda yerlerini almış durumda.

Galatasaray Üniversitesi öğretim üyelerinden Yrd. Doç. Ali Ergur, 18 değişik banka ve finans kurumunda görev yapan genel müdüründen memuruna kadar 60 finans uzmanı üzerinde “kişiler arası derinlemesine mülâkat tekniği” ile bir araştırma yaptı.

Buna göre, araştırmaya katılanların % 30’u sadece bir, % 22’si iki, % 31’i üç ve % 16’sı da dört ve dörtten fazla kredi kartına sahip bulunmakta. Bu kişilerin % 67’si kredi kartı kullanımı yüzünden harcamalarının arttığını belirtirken, % 45’i de kart kullanmaya başladıkları günden beri tasarruf yapamadıklarını söyledi. % 55’i ise “hep borçlu” olduklarını ifade etti. Araştırmaya katılanların % 53’ü rahatlamak için alışverişe çıktıklarını söylerken, % 12’si farkında olmadan aşırı seviyede alışveriş yaptıklarından yakındı.

Görüldüğü gibi, bu araştırmaya katılanlar gerek gelir, gerekse kültürel açıdan yüksek seviyeli bir kesimi oluşturmakta. Bunun açık göstergelerinden birisi katılanların % 92’sinin aldıkları maaşın İstanbul şartlarında gayet yüksek olduğunu söylemeleriydi. Ayrıca % 55’i giyim alışverişlerinde alternatif aramadıklarını, hep seçkin mağazaları ve markaları tercih ettiklerini belirttiler.

Finans sektöründe çalışanlar üzerinde yapılan bu araştırma, bir sosyolog olan Yrd. Doç. Ali Ergur’a göre ibretli sonuçlarla dolu. “Bu kişiler sistemi üreten kişilerdi ve dolayısıyla sistemi çok iyi bildiklerini umduğumuz kimselerdi,” diyen Ergur, kredi kartının tercih sebeplerini şöyle aktarıyor: “Kredi kartının tercih edilmesinin sebebi, beklentilerin çok artması, özlemlerin çok artması, bu özlemlerin düşüncelerden, fikirlerden çok tüketim nesnelerine indirgenmiş olmasıdır. İnsanlardaki tatmin, fikirlerden veya manevî etkenlerden çok doğrudan doğruya maddî, anlık tüketime indirgenmiş durumda. Ayrıca kredi kartları, geliri kısıtlı büyük bir insan kitlesinin arzu ettikleri ve şiddetle kendini arzulatan tüketim nesnelerine erişmelerini kolaylaştıran bir araç. Bu yönden de kredi kartları tercih edilmekte.”

Yrd. Doç. Ergur, kredi kartı kullanımıyla ihtiyaç dışı alışverişler arasındaki sıkı ilişkiye de dikkat çekiyor: “Burada iki nokta var: Birincisi, alışveriş merkezlerinin kuruluş şekli. Süpermarketlerin, hipermarketlerin iç düzeni, alıcıların her zaman ihtiyacından fazlasını almalarını sağlayıcı özelliklerle hazırlanıyor. Buna bir de kredi kartı avantajları eklenince istediğinize, istediğiniz şekilde ve hemen sahip olabiliyorsunuz. İstediğiniz ürünü hemen alışveriş sepetine atabiliyorsunuz. İşin esprisi de orada zaten.” Kredi kartı kullanımını özendiren ve cazip hale getiren etkenlerin başında hiç şüphesiz reklamlar geliyor. Sürekli yayınlanan reklamlar aracılığıyla, insanlarda kredi kartı kullanımıyla sanki kendi parasını değil de, başkasının parasını harcıyormuş gibi bir izlenim oluşturuluyor. Bu propaganda öylesine etkili ki, bizzat sistemin içinde olanları bile kolları arasına alabiliyor.

“Kredi kartının çok garip bir özelliği var. Zamanla borç algılamamız değişiyor. İnsanlar artık kredi kartlarından çektikleri kredileri bir süre sonra borç olarak algılamamaya başlıyorlar. Sanki hiç ödenmeyecekmiş, sanki bir başkası ödeyecekmiş gibi algılamaya başlıyorlar” diyen Yrd. Doç. Ergur konuyu finans sektöründe çalışanların tutumuna getiriyor: “Aynı yaklaşımı bu durumun bilgisine ve bilincine en fazla sahip olmalarını umduğumuz kişilerde de gözlemledik. Her ne kadar sistemin mekanizmasını biliyorlarsa da, kredi kartı ve buna ek olarak her türlü borç kullanımı, örneğin tüketici kredisi gibi cazip şartlarla sunulan borçlanma şekilleri hakkında aynı zaaf onlar için de geçerli.”

Yrd. Doç. Ergur’a göre bu durumun bir de psikolojik boyutu var: “İş ortamında insanların kendilerine ayıracakları zaman çok az. Öyle ki, içinde bulundukları sistem bilinçlerine el koyuyor. Bu yüzden insanların serbest hareket alanları azalıyor. İnsanlara kendi istekleri doğrultusunda hareket alanı açmak yerine, paket halinde huzur veren ortamlar hazırlanıyor ve sunuluyor. Bunların en başında da diledikleri ürünü diledikleri şekilde ve zamanda alabilecekleri alışveriş merkezleri ve bu merkezlerde diledikleri şekilde harcama yapabilecekleri kredi kartları geliyor. Böyle bir sistem içinde herşeyden önce insanların bireylik özellikleri gelişemediği için, paketlenmiş eğlence ve dinlence yerleri dışında alternatif arama zahmetine de girmiyorlar. Önlerinde hazır buldukları araçları kullanarak kendilerince huzur bulduklarını zannediyorlar.”

Bir de “borçlu yaşam” olgusu var. Kredi kartına bir kez elini verip kolunu kaptıranlar, en iyi ihtimalle borçlu yaşam tarzını benimsemek zorunda kalıyorlar. “İnsanlar borçlu yaşam döngüsü içinde bir denge oluşturmaya çalışıyorlar. Sonuçta her gelir grubu kendi gelirine göre tüketime yöneliyor ve her gelir grubu kendisine göre borçlanma ve borçlu yaşam döngüsünü kuruyor. Böyle bir döngüde gelirin çok düşük veya çok yüksek olması fark etmiyor. Sonuçta borçluluk döngüsü süreklilik kazanıyor.”

Borçlu yaşam anlayışının iyice yerleşmesi ise Yrd. Doç. Ergur’a göre insanlarda yine derin psikolojik etkiler oluşturuyor. “Borçlu yaşam tarzı bu kez insanların bireylik özelliğini daha çok baskı altına alıyor. Bu baskı ile insanlar kendilerini üretimle ifade edemeyince tüketimle ifade etmeye çalışıyorlar. Çünkü insan toplumsal olarak kendisini ifade etmek isteyen bir yapıya sahip.” Kısır döngü böylece tamamlanmış oluyor. Kredi kartıyla borçlu yaşama adım atanlar, borçların altında ezilmişliğin verdiği psikolojik tepkiyle kendilerini “tüketim” yoluyla ispatlamaya çalışıyorlar. Tüketim daha çok harcamayı, daha çok harcama daha çok borçlanmayı ve daha çok borçlanma da daha çok kendini ispatlama kaygısını tetikliyor.

Yrd. Doç. Ergur, ülkemizde yaşanan kriz döneminde bile kredi kartı kullanımının düşmeyişini, araştırmaya katılanların % 17 gibi azımsanmayacak bir kesimin, kredi kartı borçlarını kapatmak için yine tüketici kredisi almalarını bu görüşüne delil olarak gösteriyor. “Krizin en şiddetli olduğu dönemlerde dahi kredi kartı kullanımı yüksek oranda devam etti. Çünkü görüşlerini aldığımız kişilerin çoğunluğu kriz dönemine borçlu olarak girmişlerdi. Kriz döneminde yine kredi kullanarak borcu borçla ödemeyi, yani borç yönetimini seçtiler.”

Kredi kartı kullanımı, alışkanlıklarımıza kadar pek çok özelliğimizi değiştirmiş durumda. “Kredi kartı kullanımının artmasıyla öteden beri insanlarınmızın en belirgin özelliği olan pazarlık yapma işlemi de yok oldu. Bunda yine alışveriş merkezlerinin dizaynı ile, kredi kartı kullanan insanlarda sanki parayı başkası ödüyormuş gibi bir duygunun hakim olmasının etkisi var. Bu durum aslında insanlarımızın kamu mallarına karşı yaklaşımlarına çok benziyor.

Örneğin, kamusal alanda insanların kullanımına sunulmuş birşeyi sanki başkasının malıymış gibi kötü kullanıyor insanlarımız. Halbuki o mal bizden kesilen vergilerle oraya konuluyor. Sonuçta tahrip ettiğimiz veya hor kullandığımız eşya bize ait. İsraf ettiğimiz o mal bizim malımız. İşte kamu mallarına yönelik kayıtsızlığımıza benzer bir yaklaşım kredi kartlarında da söz konusu. Kullandığımız krediyi veya kontrol dışı yaptığımız alışverişlerimizin parasını sanki başkası ödeyecekmiş gibi hareket ediyoruz.” Kredi kartları hayata bakış açımızı da değiştirdi.

Yrd. Doç. Ergur’a göre, kredi kartları yüzünden insanlar artık “anlık” yaşamaya başladılar. “İnsanlar satın alma ve aldıklarını kullanma açısından daha esnek bir yapıya büründüler. Aldıkları ürünü daha işlevsiz olarak kullanır oldular. Hattâ hiç ihtiyaçları olmadığı halde aldıkları ürünleri kullanmadan atanların sayısı azımsanmayacak kadar var.” Anlık yaşama anlayışı, zaman kavramını algılayış biçiminde de önemli değişimlere yol açtı. İnsanlar artık “geleceksizleşmiş bugün” anlayışı ile yaşıyor. Yarını bugünden yaşama imkânları alabildiğine genişlediği için, insanlar geleceklerini şimdiden tüketme yarışına girdiler. Tüketici kredileri ve kredi kartlarıyla sunulan avantajları kullanma uğruna artık gelecek planları da kuramaz oldular. İnsanlar artık gelecekte bir ev, araba, eşya ve benzeri şeyleri hayal edip onun için çalışmak yerine, hemen sunulan tüketici kredisiyle hedeflediği şeyleri o anda elde edebiliyor. Ama yarını şimdiden yaşamanın bedeli çok ağır. Büyük borç yükü altına giren insanlar, bu kez borçlu yaşam tarzını benimsemek zorunda kalıyorlar.

Bu makale Doç.Dr.Ali Ergur tarafından yazılmıştır.

Film tavsiyelerim

Zaman zaman arkadaşlarım hangi filmleri beğendiğimi soruyorlar.
Ben de izlediğim onlarca film arasından gerçekten insanı etkileyen,eğlendiren yada ilginç bir konusu olan filmleri listede topladım.
Bu filmleri seçerken farklı kategorilerden ve ülkelerden filmleri yazmaya özen gösterdim.
İleride yeni filmler izledikçe listeyi güncelleştireceğim.

IMDB listesi için tıklayın

Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More