Yeni eklenen yazıların mailinize gelmesi için mail adresinizi yazmanız yeterli

13 Şubat 2011

Hastalıkların Zihinsel Nedenleri


 ADET BOZUKLUKLARI: Kadınlığı reddetme
AĞIZ RAHATSIZLIKLARI: Yeni fikirleri içine almayı reddetme, öfke ve intikam
AĞRILAR: Sevgi ve destek bulma özlemi
AIDS: Kendini savunmasız ve umutsuz hissetme, kendinden vazgeçme
AKCİĞER: Hayatı içine alma kapasitesi
ALLERJİLER: Kime karşı alerjiniz var? Kendi gücünü yadsıma
ALKOLİZM: Yetersizlik duygusu
ALZHEİMER: Dünyayı olduğu gibi kabul etmeyi reddetme,çaresizlik,öfke
ANEMİ: Evet, ama tutumu. Hayattan korkma
APANDİSİT: Hayattan korkma. Akışın önünü kesme.
ARTRİT: Cezalandırma arzusu, sevilmediğini hissetme,
ASTIM: Boğucu sevgi
ATEŞ: Yakıcı Öfke
AYAKLAR/ BACAKLAR: Gelecek, ilerleme korkusu
BAĞIRSAKLAR: Özümseme, çıkarıp atamama, eskiyi bırakamama
BASUR: Geçmişe duyulan öfke, son teslim tarihi, yetiştirememe korkusu
BAŞ AĞRILARI: Kendini eleştirme. Korku
BAŞ DÖNMESİ: Kararsızlık, dağınık düşünme
BAYILMA: Başa çıkamayıp bırakma
BEYİN FELCİ: Aileyi bir sevgi eylemi içinde birleştirme
BEYİN TÜMÖRÜ: İnatçılık. Eski düşünce kalıplarını değiştirmeyi reddetme
BOĞAZ: İfadenin yolu. Yaratıcılık kanalı
BOYUN: Farklı bakış açılarını reddetme, boyun eğmezlik, inatçılık
BÖBREK: Hayal kırıklığı, utanç, başarısızlık
BRONŞİT: Huzursuz aile ortamı
BURUN: Kendini tanımayı, kabullenmeyi temsil eder
CİLT/DERİ: Bireyselliğimizi temsil eder
CİLTTE BEYAZ BAŞLI: Çirkinliği gizleme
CİLTTE SİYAH BAŞLI: Küçük öfke patlamaları
ÇENE: Öfke, içerleme, intikam
DALAK: Sabit fikir
DEPRESYON: Sahip olma hakkı olmadığından duyulan kızgınlık,umutsuzluk
DİŞ-DİŞ ETİ: Kararlarından sevinç duymama ve kararsızlık
DİZ: Gurur, kibir ve egoyu temsil eder
DÜŞÜK: Gelecek korkusu, şimdi değil-sonra duygusu
EKLEMLER: Hayattaki yön değişikliklerine uyum
EL : Tutma, kavrama, başa çıkma
ENFEKSİYON: Sinirlenme, öfke, sıkıntı
GASTRİT: Belirsizlik, kaygı, kimi hazmedemiyorsunuz?
GÖZLER: Geçmişi, şimdiyi ve geleceği berrak görebilme
GRİP: Kitle olumsuzluk ve inançlarını benimseme, istatistiklere iananma
GUATR: Kendini engellenmiş hissetme, kendini kurban görme
KEKELEME: Ağlamasına izin verilmeme, ifade eksikliği
KEMİK SORUNLARI: Otoriteye karşı başkaldırı
KANSER: Derin bir incinme,uzun süreli kızgınlık,yiyip bitiren sır,üzüntü
KARACİĞER: Öfkeler ve ilkel duyguların deposu
LENFOMA: (HODGKİN) Yeterince iyi olamama konusunda büyük korku
İDRAR YOLU ENF: Karşı cinsten birine yada sevgiliye kızgınlık, suçlama
İSHAL: Korku, reddetme, kaçış
KALP RAHATSIZLIKLARI: Sevinçten yoksunluk, kendini yalnız hissetme
KALP KRİZİ: Para yada mevki uğruna neşe ve sevinci yok etme
KOLESTEROL: Mutluluk kanallarının tıkanması
KOLİT: Güvensizlik, bitmiş olanı bırakamama
KULAK AĞRILARI: Duymak istememe, tartışan anne baba
KULAK ÇINLAMASI: İç sesini işitmeme, dinlemeyi reddetme
LARENJİT: Konuşamayacak kadar çok kızmış olma, otoriteye içerleme
LÖSEMİ: İlhamı vahşi bir biçimde yok etme.-Ne anlamı var ki?
MENAPOZ: Artık arzu edilen biri olmadığı endişesi
MEME RAHATSIZLIKLARI: Aşırı annelik, kendini beslemeyi reddetme
MİDE RAHATSIZLIKLARI: Yeni fikir ve deneyimleri sindirememe, korku
MİGREN: Kusursuz olma isteği ile kendi üzerinde baskı, cinsel korkular
MULTİPLE SKLEROZ: Zihinsel katılık, korku
OMURGA: Hayatın deneyimlerini neşeyle taşıma yeteneği, akışa güven
OMUZ: Hayatı taşıma yada yük olarak algılama
OSTEOPOROZ: Hayatta artık hiçbir desteği kalmadığına inanma
PARKİNSON: Korku ile herkesi ve her şeyi kontrol altında tutma isteği
BAŞ PARMAK: Zeka ve endişe
İŞARET PARMAĞI: Ego ve korku
ORTA PARMAK: Öfke ve cinsellik
YÜZÜK PARMAĞI: Birleşmeler ve keder
SERÇE PARMAK: Aile ve üstlenen roller
PROSTAT: Erkekliği zayıf düşüren korkular, yaşlanma inancı
ROMATİZMA: Kendini aldatılmış, kurban hissetme
SAFRA KESESİ TAŞLARI: Katı düşünceler, suçlama,kibir
SEDEF HASTALIĞI: Kendi duygularını uyuşturma, yakma
SİNÜZİT: Yakın bir kişiye sinirlenme, çoğunlukla aile, kardeş
SİYATİK: Para ve gelecek için endişe
ŞEKER HASTALIĞI: Keşke, hayatın hiç tadı yok ki
YÜKSEK TANSİYON: Uzun süreli çözülmemiş duygusal sorun
DÜŞÜK TANSİYON: Çocukken yeterince sevgi görmeme-nasıl olsa işe yaramayacak
TIRNAK YEME: Düş kırıklığı, anne baba inadı
UÇUKLAR: Öfkeli sözcükleri kafada kurup, ifade etmeme
UR(TÜMÖR): Eski yaralar ve şokları besleme,pişmanlık, vicdan azabı
VARİS: Nefret ettiğiniz bir iş yada yerde bulunma, taşıyamama
VEREM: Bencillik ve intikam duyguları ile eriyip gitme
YATAK ISLATMA: Ana-babadan özellikle babadan korkma
YÜZ FELCİ: Öfke üzerinde aşırı kontrol
ZATÜRRE: Umutsuzluk, iyileşmesine izin verilmeyen duygusal yaralar
ZONA: Aşırı duyarlılık, korku ve gerilim

Kaynak : http://www.turgayreiki.com/forum/

1 Şubat 2011

Tükenmişlik Sendromu



Kendinizi sürekli yorgun mu hissediyorsunuz? Enerjinizin hızla tükendiğini ve yerine aynı hızla koyamadığınızı mı fark ettiniz? Belli bir nedeni olmaksızın kendinizi huzursuz mu hissediyorsunuz? Üzerinizdeki baskılar nedeniyle duygularınızda hızlı değişmeler mi oluyor? Yatağa yapıştığınızı, işe gitmemek için bahaneler bulmaya çalıştığınızı mı fark ediyorsunuz?.... Bu soruların hepsine ya da çoğuna evet diyorsanız "tükenmişlik sendromu" yaşıyorsunuz demektir.
Oldukça yaygın olan tükenmişlik sendromunun nedenlerini ve çözümlerini uzman danışman psikolog Leyla Navaro ile konuştuk.

Sizinle iş hayatında tükenmişlik hakkında konuşmamıza öncelikle şu soru başlamak istiyorum: Tükenmişlik Sendromu nedir? 

Leyla Navaro: Tükenmişlik Sendromunun en önemli özelliği kronik bir yorgunluk yaratması. Geçmeyen, tükenmeyen bir yorgunluk ve özellikle de hayattan artık zevk alamama, çabuk sinirlenme, her şeyin batma derecesinde rahatsızlık vermesi, asabi olma, uyku bozukluklarıyla kendini gösteren bir süreç. Kişi çok gergin oluyor ve bunun neticesinde de bedende bazı semptomlar ortaya çıkıyor. Mesela sırt ağrıları, baş ağrıları, migrenler, görme bozuklukları, sindirim bozuklukları çok sık oluyor, uykusuzluk da bunların üstüne eklenebiliyor. Aşırı yorgunluk hissi de bunların sonucu.

Tükenmişliğin sebepleri nelerdir? Peki tükenmişliğe hangi mesleklerde daha sık rastlanılıyor? Ve tükenmişlikte cinsiyet farkı yaşanıyor mu? Mesela çalışan kadınların üzerlerindeki farklı beklentiler ve roller nedeniyle tükenmişlik yaşamasının daha olası olduğunu düşünüyorum. Ne dersiniz?
 
Leyla Navaro: Kendini tekrarlayan mesleklerde tükenmişliğe oldukça sık rastlıyoruz. Kendini tekrarlayan işler Chaplin''in filmlerinde çok güzel anlatılır, fabrikalarda aynı işi tekrar tekrar yaparlar ve sadece o işi yaparlar. Yani makinenin bir küçük kolu veya minik bir somunu gibi olurlar. Bu tarz mesleklerde çalışanlarda tükenmişliğe çok daha sık rastlanıyor. Sanırım bu nedenle bazı fabrikalarda değişiklik yapmışlar. Mesela Ford''da çalışanlar, artık takım olarak bir arabayı bitiriyorlar. Yani kişi sadece tekrar ve tekrar bir somunu sokan kişi olmuyor, bütün proje bitene kadar aynı projenin içinde kalıyor. O zaman da işin bir anlamı oluyor, çünkü kişi "Bir şeye başladım ve bitirdim" diye düşünüp, bir anlam yakalıyor. Bunu Japonlardan öğrenmişler. Bunun yanı sıra toplumsal cinsiyet farkı var. Erkek işini bitirdiği zaman evine gidiyor. Evi, bir şekilde eşi ya da kendi annesi tarafından kotarılmış, çoğunlukla ev hizmetleri görülen bir konumda. Böylece işi bittiği zaman işi gerçekten bitmiş oluyor. Buna karşılık kadının işi bitmiyor. İşten çıktıktan sonra onu evde bekleyen bir miktar daha iş var. Evin kotarılmasıydı, alış-verişti hele bir de çocukların sorumluluğu varsa, tüm bunlar kadının üstünde çok ağır bir yük oluşturuyor. Genelde çocuk yetiştirmedeki sorumluluk da kadının üzerine kalıyor. Şöyle bir ayırım var: Baba derslerin yapılması gibi konulara ne kadar karışsa da, polislik yani denetim gerektiren roller anneye kalıyor.Bu çok yıpratıcı bir durum. Baba daha çok oyun oynayan,"Bu kadar disipline gerek yok" gibi karşı çıkan, muhalefette kalan veya boş zamanlarında çocuğu oraya buraya götüren, daha çok eğlenceyi paylaşan rolde kalıyor bizim kültürümüzde. Anneler bu durumlarda da çok yıpranıyor.
 
Bu durum kadının yükünü iki üç kat artırıyor o zaman...
 
Leyla Navoro: Kesinlikle öyle. Ev yaşamı kadınların ikinci vardiyası. Kadınlar işten geldikten sonra bir ikinci vardiya daha çalışmak zorunda. Bir kadın sadece kendi ailesinin yani eşi ve çocukları değil aynı zaman kendi aile büyükleri, eşinin aile büyükleri gibi sorumlulukları da üstlenmiş oluyor ve kendine hemen hemen hiç zaman kalmıyor. Kendi ruhunu besleyebileceği nitelikli zamanının kalmaması tükenmişliği oldukça arttırır.
 
Tükenmişlik ve yaşla ilgili gözlemleriniz var mı?
 
Leyla Navoro: Evet. Tükenmişlik evlenip aile kurmuş, evle kariyer arasında veya evle iş arasında sıkışmış, 30-45 yaş arası kadınlarda çok sık görülüyor. Erkeklerde de 40-45- yaşlarında daha sık rastlanıyor, aşırı çalışan, biraz otomatiğe bağlanmış gibi is/ev arasında sıkışmış, yaşam anlamı geliştiremeyen yaşam yorgunu kişilerde.
 
Hangi faktörler tükenmişlik sendromuna katkıda bulunuyor?
 
Lela Navoro: Kişisel faktörler ve işe ait faktörler var. Mükemmeliyetçilik özellikle tükenmişliği çok artıran kişisel bir özellik. Her şeyi mükemmel olarak yapmaya çalışan ve bunu bir değer olarak kabul eden, yapılmasa da olabilecek işlerden vazgeçemeyen, gereken yerlerde esneklik gösteremeyen, takıntılı, ayrıntıları çok fazla önemseyen kişilerde tükenmişlik görülüyor. İşe ait faktörlerse insanlarla değil de banka, borsa işi gibi devamlı sayılarla çalışmanın, çok uzun saatler hizmet bekleyen, rekabet ortamının güçlü olduğu, yerini kaybetme kaygısının yaşandığı işlerin tükenmişliği artırdığını görüyoruz.Cinsel roller de çok önemli. Bir kadın yüksek pozisyonlarda kendini kabul ettirmek için daha fazla çalışmak zorunda. Bu da tabii daha fazla stres yüklüyor. Kadınlar için farklı yüklenmişlik öğeleri de var. Mesela fiziklerine önem vermek zorundalar ve bu nedenle sık sık diyettedirler. Bu durum, hatalı beslenme veya yetersiz, sağlıksız beslenmeyle sonuçlanabilir ki bu da tükenmişliği etkiler. Bir diğer faktör de rekabet ortamlarındaki kadın erkek farkları. Küçük yaştan itibaren futbol gibi erkek oyunları erkekleri rekabet ortamına hazırlıyor. Oysa bir kadınlar rekabet ortamına hazırlıksız giriyor. Yaşanan rekabetin kaygısı ve gerginliği bir kadın için erkekten çok daha ağır.
 
Peki sizce son zamanlarda tükenmişlikte bir artış var mı?
 
Lela Navoro: Son yıllarda ciddi bir artış var çünkü artık iş hayatında "Ne kadar uzun saat çalışırsan o kadar başarılı olursun" gibi bir altyazı var. Dolayısıyla çok çalışmak amaç ve değer haline geldi. İnsanlar kendilerine gerekli nitelikli zamanı ayırmıyorlar. Mesela nitelikli zaman adına spor merkezlerine gidiyorlar ama orada spor bir işmiş gibi yapılıyor. Hani bir dinlenme gibi değil o da bir görev gibi yerine getiriliyor. Yaşam tarzında bir tüketme ve tükenme kısır döngüsü başlıyor.
 
Sizce tükenmişlik önlenebilir mi?
 
Leyla Navoro: Önlenebilir. En kesin çare insanın kendine nitelikli zaman ayırmasını öğrenmesi. Bu çok küçük adımlarla başlayabilir: "günde yarım saat bana ait" diyebilir. O yarım saatte kahve içmek, gazete, kitap okumak, uzun bir banyo yapmak, bir arkadaşıyla sohbet etmek gibi ruhuna iyi gelecek şeyler yapabilir. Hafta sonları kendine daha fazla vakit ayırabilir. Tatil almak ve tatillerini iyi kullanmak da çok önemli. Zaten çok tüketici işlerde, çok yoğun iş temposunda çalışanların iki ya da üç ayda bir küçük bir hafta sonu tatili yapması çok yardımcı oluyor. Sadece tatil yapabilme düşüncesi bile insanın temposunda tükenmişlik yaratan düşünceyi arındırabiliyor. Bizim kullandığımız bir yöntem de tükenmişlik yaşayan kişilere sabahtan akşama kadar neler yaptıklarını listeletmek. Bu listeyi okudukları zaman bazı şeyleri yapmasalar da yaşamın devam ettiğini kendileri de fark ediyor. İnsan iş bitirdikçe daha çok iş alıyor üzerine. Dolayısıyla, bunu somut olarak kağıt üzerinde görmeleri, bazı şeyleri yapmasalar da işlerin yürüyeceğini görmelerine ve seçimlerini buna göre yapmalarına yardımcı oluyor.
 
Tükenmişlik yaşayan biri bununla nasıl baş edilebilir?
 
Leyla Navoro: Kişinin kendi hayatına dışarıdan bakmasını sağlamak önemli. Yaptıklarının hangilerini eleyebilir, hangi işleri devredebilir. Tükenmişlikte hem kendinden beklentiler, hem de karşıdan beklentiler çok yüksektir. Beklentilerin karşılanmaması,kişide öfke yaratır. Öfke de tükenmişlikteki kalan enerjiyi de çeker.
Tükenmişlikte bir süre sonra yalnızlaşma da başlıyor. Kişi kimseyle görüşmek istemiyor. Zaten buna gücü kalmıyor. Bu durumda onu canlandırabilecek bir yakınıyla paylaşması iyi gelebilir. Bundan başka yukarıda bahsettiğim gibi seyahat etmek, hafta sonu tatili gibi değişiklikler de çok önemli. Bu durumu biraz önleyici hekimlik gibi de görmek lazım. Tükenmişlik yaşamaması için kişinin yaşam ve nefes duraklarını hayatının içine işlemesi gerekir. Bunların işe yaramaması durumunda psikoterapiye başvurulabilir.
 
Tükenmişlik nasıl sonuçlar verebiliyor?
 
Leyla Navoro: Örneğin depresyon görülebiliyor. Sonuçta depresyon yaşamdan ya da yüklerinden bir kaçıştır. Yani bilinçaltı bir uzaklaşmadır. Belki kendinin bile farkında olmadığı bir iç direnç sonucunda kişi bir şekilde hastalanıyor, iş göremez hale geliyor veya iş kazası gibi bir şey geçirebiliyor. Böylelikle işe gidememe gibi somut bir nedeni var. En ağır durum olan depresyon yaşamak istememek, yaşam sevincinin yok olması, hiç bir şeyden keyif alamamak olarak kendini gösteriyor.
 
Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?
 
Leyla Navoro: Ömer Hayyam rubailerinde şöyle der: Eğer her şeyini kaybetmişsen ve cebinde bir ekmek alacak kadar paran kalmışsa, git kendine bir demet menekşe al ve ruhunu besle. Bence bu çok anlamlıdır ve kişinin öncelikle ruhunu beslemesi lazım.
 
Kaynak : www.kigem.com

Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More