Yeni eklenen yazıların mailinize gelmesi için mail adresinizi yazmanız yeterli

27 Mart 2011

Hekimin Bilgeliği

Sultan en iyi uşaklarından birisiyle gemideymiş. Daha önce hiç gemi yolculuğu yapmamış, aslında dağ çocuğu olarak kıyıyı bile görmemiş olan uşak, geminin boş durumdaki karın kısmında oturuyor, bağırıyor, ağlıyor, titriyor ve feryat ediyormuş. Herkes ona anlayışlı davranıyor ve korkularını gidermeye çalışıyormuş, ama onların yardımı uşağın korku dolu kalbine değil, sadece kulaklarına ulaşıyormuş. Kral uşağının bağırmalarına artık dayanamaz hale gelmiş.
Mavi bulutlar altında mavi sulardaki yolculuk onun için zevk olmaktan çıkmış. O an bilge hekim, krala yaklaşıp şöyle söylemiş.- "Yüce sultanım, izninizle onu sakinleştirebilirim." Sultan bir an bile tereddüt etmeden izin vermiş. Hekim, denizcilere uşağı denize atmalarını emretmiş ve denizciler de bunu seve seve yerine getirmiş. Uşak önce suya batmış, daha sonra hava almak için suyun yüzüne çıkmış, gemiye tutunmuş ve kendisini tekrar güverteye almaları için yalvarmış. Gemiciler de onu saçından yakalayarak çekmişler. Uşak o andan itibaren bir köşede sessizce oturur olmuş. Artık hiç kimse onun ağzından en ufak bir korku sözcüğü duymamış. Bundan çok memnun olan sultan hekime "sormuş: "Bütün bu olanlarda nasıl bir bilgelik gizli?"
Hekim cevap vermiş: "O, denizin tuzunu hiç yutmamıştı ve sudaki tehlikenin ne kadar büyük olduğunu bilmediğinden, geminin güçlü tahtalarının üstünde olmasının ne harikulade bir şey olduğunu da bilemiyordu. Sadece tehlikeyle karşı karşıya kalan barış ve huzurun değerini bilebilir. Sizler, hiçbir zaman yiyecek sıkıntısı çekmeyenler, kır ekmeğinin tadını bilemezsiniz. Sizin güzel bulmadığınız kız benim aşkımdır. Sevdiği yanında olan adam ile onun gelmesini bekleyen adam arasında fark vardır."
(Sadi)

24 Mart 2011

Büyü Dükkanı




Uzak diyarlardan birinde bir ülkede, yemyeşil tepelerin arasında, kışın bembeyaz bir kar örtüsü ile, baharda rengarenk kır çiçekleri ile kaplanan bir vadi vardı. Ortasından küçük bir ırmağın geçtiği bu vadi “Büyülü Vadi” olarak anılırdı. Ona bu adı veren ise, vadideki ilginç bir dükkan ile, bu dükkanda yaşananlardı. Ünü ülkenin dört bir yanına yayılmış olan dükkanın adı  “Büyü Dükkanı” idi. Büyü Dükkanı’nın sahibi, ak saçlı, ak sakallı bir ihtiyardı. Burası, aynı zamanda onun yaşadığı yerdi. Bu nedenle, dükkanın dışarıdan görüntüsü tıpkı bir ev gibiydi. Üç tarafında da yeşil çerçeveli pencerelerin olduğu, tamamı ahşaptan yapılmış olan bu binaya, bir verandadan giriliyordu. İçeri girer girmez, ilginç eşyalarla donanmış oldukça geniş bir oda ile karşılaşıyordunuz. Büyük bir kütüphane, üzerlerinde çok sayıda eşyanın bulunduğu raflar, masa ve konsollar dükkanın dört bir tarafını kaplıyordu. Ancak bu kalabalık görüntü içinde çok etkileyici bir düzen göze çarpıyordu. Bütün eşyalar, belli bir estetik içinde duruyor ve bu estetik hiçbir zaman bozulmuyordu. Büyü Dükkanını çevreleyen pencereler, içerdeyken bile günün aydınlığına ve vadinin güzelliğine hakim olmanıza izin veriyordu. Dükkanın içinde, arka taraftaki bölmeye açılan bir kapı vardı. Bu bölmede mutfak, banyo ve yatak odası bulunuyordu. Dükkana gelen müşteriler, arka tarafa açılan kapıyı daima kapalı görürlerdi.
Her insanın, yaşamında çok istediği ancak sahip olamadığı bir şeyler vardır. Ya da sahip olup kaybettiği şeyler. Bazen de sahip olduğu ancak kurtulmak istediği şeyler. İşte bütün bunlar, o ülkede yaşayan insanların bir kısmı için, Büyü Dükkanı’na  gelme  nedeniydi.
Bu dükkanda, isteklerinizi sınırlamak zorunda değildiniz. Müşteriler, hayal edebildikleri her şeyi isteme ve alma hakkına sahiptiler.  Tabii, bedelini ödedikleri takdirde. Her yerde olduğu gibi bu dükkanda da almak istediğiniz şeyin bir bedeli vardı. Bu bedelin ne olacağı, dükkan sahibiyle yaptığınız pazarlık sonucunda ortaya çıkardı. Ancak, Büyü Dükkanı’nda maddi bedellerin hiçbir hükmü yoktu. Bazı müşteriler bir şeye sahip olmak için denebilecek tek bedelin para olabileceği düşüncesiyle, cepleri kabarık gelirlerdi. Oysa burada yapılan pazarlıklar, günlük yaşamdakilerden biraz farklı olur ve pek çok müşteriyi  şaşırtırdı. Dükkan sahibi yaşlı adam, her sabah gün ağarırken kalkar, kendine büyük bir fincan kahve yapar ve bir insanın isteyebileceği her şeyin var olduğu dükkanıyla gurur duyarak kahvesini yudumlardı. Kahvenin ardından gelen zevkli bir kahvaltıdan sonra da pencerelerinin perdelerini sonuna kadar açarak, sallanan koltuğuna oturur ve içeri dolan gün ışığının yardımıyla okumaya başlardı. Büyü Dükkanı’nda satıcı olmak bilgelik isterdi. O güne kadar dükkana gelen hiçbir müşteriyi geri çevirmemişti dükkan sahibi. Herkes, çok istediği bir şeye sahip olmak uğruna onca yolu göze alarak gelir ve mutlaka alabileceği en iyi şeyi almış olarak çıkardı. Ama genellikle aldığı şey istediği şeyden çok farklı olurdu. Yaşlı adam ara sıra, okuduğu kitaptan başını kaldırır, yolu gören pencereye bir göz atardı. Eğer bir müşteri geliyorsa, onu ta uzaktan yakalayıp, dükkana yaklaşana kadar izlemeyi severdi. Bu, onun için zihinsel bir hazırlık süreciydi. Bu süre içinde zihnini, biraz sonra gelecek olan müşteriyi iyi anlayabilmek için boşaltırdı.
Sabah dışarı baktığında, yağan karın yolu iyice kapattığını gördü. Bu havda gelen giden olmaz diye düşünüp, hüzünlendi. Büyü Dükkanı, hemen her gün bir müşteri ağırlardı. Ancak, yılda birkaç kere de olsa kimsenin uğramadığı günler olurdu.
Yaşlı adam, o gününde bunlardan biri olmasından korktu. Nedense işsizlik içini ürpertmişti. Tam o sırada uzakta bir karartı gördü. Kar beyazının kamaştırdığı gözlerini kırpıştırıp tekrar baktığında, bunun yaklaşmakta olan bir insan olduğunu anladı. İçini bir sevinç kapladı. Gidip sobasına bir odun attı ve tam pencerenin karşısındaki sallanan koltuğa oturup, müşterisini beklemeye koyuldu. Kış mevsiminin bu soğuk günüde epeyce üşümüş, yorgun düşmüş olmalıydı. Kapının  önüne gelinceye kadar, gözlerini hiç ayırmadan izledi onu. İyice  kulak kabarttı. Üç basamakla çıkılan, ahşap zeminli verandadaki ayak seslerini ve onlara eşlik eden gıcırtıyı duymaktan çok hoşlanırdı. Beklediği kişinin ayak sesleri ikinci basamakta kesildi. Müşteri çalmadan, kapıyı açmamayı prensip edinmişti yaşlı adam. Çünkü, hemen herkes o kapının önünde durup, bir kez daha düşünürdü. Kapıyı çalmaktan vazgeçip dönenler, az da olsa olmuştu. O gün de aynı şeyi yaptı. Sonunda kapı çalındı. Açtığındı, karşısında soğuktan kızarmış elleriyle atkısını çıkarmaya çalışan bir erkek gördü. “İyi sabahlar, girebilir miyim?” diye sordu müşteri. Dükkan sahibi, müşterisini içeri aldıktan sonra, ısınmasın için ona bir kahve ikram etti. Sessizce kahvesini içerken etrafı seyreden adam, karşısında oturan yaşlı satıcının ikna edilmesi pek güç olmayan biri olduğunu düşündü. Herhalde o da müşterisini anlar, onun haklı isteğini geri çevirmek istemezdi. Acaba Büyü Dükkanı’dan çıkarken istediği  gibi bir alışveriş yapmış olacak mıydı? Bir süre söze nasıl başlayacağını bilemedi. Belki de dükkan sahibinin bir şeyler söylemesi gerekirdi. Ancak karşısında, sabırlı bir ifade ile müşterisinin gözlerinin içine bakarak oturan satıcının, alışverişi başlatmaya niyetli olmadığını anladı. Bu sabırlı bekleyiş, onda hem cesaret hem de yumuşak bir etki yarattı. Anlaşın, başlangıç sözleri kendisinden bekleniyordu. Sonunda, fazla düşünmeden aklından ilk geçeni söyleyiverdi:
-Ününüzü duyunca çok uzaklardan kalkıp geldim buraya. İstediğim şeyi, bir tek sizin dükkanınızda bulabileceğimi söylediler. Karşılığında ne isterseniz vermeye hazırım.
-İstediğiniz şeyin ne olduğunu öğrenebilir miyim?
-Bakın, ben elli beş yaşındayım. Yanı yolun yarısını geçeli çok oldu. Söylemeye dili varmıyor ama yolun sonuna yaklaştım galiba. Bu gerçeğe tahammülüm yok. Ben bugüne kadar ki hayatımı geri istiyorum. Mümkün mü?
-Elbette mümkün. Biliyorsunuz, dükkanımda her şey mevcut. Ancak tam olarak ne isteğinizi anlayabilmem için,bana geri istediğiniz hayatınızı biraz anlatabilir misiniz?
Dükkan  sahibinin sorduğu soru, müşteriyi iç dünyasına döndürmüştü. Gözünün önünden geçen sahnelerin kendi yaşamına ait olduğunu kabul etmek için kendini zorluyordu. Bütün görüntüler, bir kargaşa ve telaş içinde birbirlerine karışarak geçip gittiler ve geride yalnızca ıssız bir hüzün bıraktılar. Hüznünün yüzüne yansımasına engel olamayan müşteri,  yaşlı satıcının  sorusu karşısında ancak şunları söyleyebildi:
-Geçmiş yaşamımda birçok hata yaptım. Bunlar için pişmanlık duyuyorum. Yanlış kararlar verdim, kayıplara uğradım. Zamanı hovardaca harcadım. Bir gün bir de baktım ki, hayat yanımdan geçip gidiyor. Paniğe kapıldım ve bir çare aramaya başladım. Dostlarımla konuşmayı denedim. Beni teselli edip derdimi unutturmaya çalışanlar da oldu, yardım etmeye çalışanlar da. Ama hiçbiri kar etmedi. Kendimi çok mutsuz hissediyordum. Derken, bir gün irisi bana sizden ve Büyü Dükkanı’ndan söz etti. Bunu duyar duymaz sanki içinde bir ışık yandı. Büyük bir umutla hemen yollara düşüp size geldim. Kendimi çok çaresiz hissediyorum. Lütfen elli beş yılımı bana geri verin.
-Yani, siz pişmanlık duyduğunuz hayatınızı yeniden yaşamak mı istiyorsunuz?
-Elbette hayır. Söylemek istediğim bu değil. Ben yalnızca kaybettiğim yıllarımı geri istiyorum. Eğer bir şansım daha olursa aynı hataları tekrarlamayacağım.
-Herhalde bunu çok istiyorsunuz.
-Evet, hem  de her şeyimi verecek kadar.
-Peki, benim size vereceğim elli beş yılın karşılığında siz bana ne verebilirsiniz?
-Ne isterseniz?
-Sanki bunun için her şeyden vazgeçmeye hazır gibisiniz.
-Hiç kuşkunuz olmasın. Şu anda sahip olduğum her şeyden vazgeçebilirim. Yeter ki geride bıraktığım yıllarımı bana geri verin.
Yaşlı adam, ellerini sakallarında dolaştırırken, kendini sallanan koltuğunun devinimlerine bırakmıştı. Bir süre düşündü. Müşterisinin, sabırsızlıkla, pazarlığın bitmesini beklediğinden emindi. Büyü dükkanına gelen kişiler, yaşlı adam, pazarlığın başındaki düşünce yolculuklarında yalnız kalırdı. Şu anda da, sessizliğin yalnızca kendi işine yaradığını biliyordu. Koltuğu ile birlikte öne doğru eğilerek müşterisinin gözlerinin içine baktı ve ağır ağır konuşmaya başladı:
-Beyefendi, her ne kadar siz elli beş yıl karşılığında bana her şeyinizi vermeye hazır olsanız da, ben sizden bir tek şey isteyeceğim.
-Dileyin benden ne dilerseniz.
-Belleğinizi.
-Anlamadım?
-Belleğinizi dedim. Elli beş yılın yaşantısını içinde barındıran belleğinizi istiyorum.
-Ah evet anladım. İlginç bir bedel. Kabul ediyorum. Tamam alın belleğimi.
-Emin misiniz?
-Neden olmayayım? Elli beş yıl kazanacağım.
-Belleğinizi, içindeki her şeyle birlikte bu dükkanda bırakıp gideceksiniz. Elli beş yılın tek bir anını hatırlamayacaksınız. Buraya neden geldiğinizi bile.
-Daha iyi ya! Her şeye yeniden başlayacağım. Zaten geçmişi hatırlamak istemiyorum ki!
-O halde, korkarım elli beş yıl sonra buraya tekrar gelirsiniz. Tabii o zaman benim yerime, bir başkası size yardımcı olur.
-Hayır hayır. Emin olun ki, şu dakika belleğimi sez bırakıp elli beş yılımı geri alacağım ve dükkanınızı, bir daha dönmemek üzere terk edeceğim. Ve yine söz veriyorum, şu ana kadar yaptığım hataların hiç birini tekrar etmeyeceğim.
-İsterseniz başka sözler vermeyin. Çünkü, az sonra, belleğinizle birlikte bütün hepsini burada bırakıp gideceksiniz.
Yaşlı adamın son sözleri, müşterinin duraklamasına neden olmuştu. Bu sözlerin anlamını kavrayabilmek için birkaç saniye düşünmek zorunda kaldı.
-Nasıl yani? Buradan çıktığımda hiçbir şey hatırlamayacak mıyım? Sizinle konuştuklarımızı bile, öyle mi?
-...................................
-Yani hiçbir şeyi mi? Buraya neden geldiğimi,sizin kim olduğunuzu ve hatta...!
-Ne yazık ki!
Yaşlı adam, şu anda pazarlığın sonuna geldiklerini hissediyordu. Karşısında oturan müşterinin yüzünde gördüğü aydınlanma, pazarlık sahnelerinin en hoşlandığı görüntüsüydü. Son sözleri  müşterisinin söylemesini istediği için bir süre sessiz kaldı ve bekledi. Bu seferki sessizliğin, müşterisinin işine yaradığından emindi. Onun aydınlanan yüzünün ortasında parlayan gözbebekleri, yaşlı satıcı için, sessizliğin içinden çıkacak sesli bir coşkunun habercisi gibiydi. Gerçekten de, konuşmaya başlayan müşterisi onu yanıltmadı:
-Sanırım ne demek isteğinizi şimdi anlıyorum. Eğer elli beş yılın bedeli bu ise, pes ediyorum. Belleğimden vazgeçemem. Bu neye benziyor biliyor musunuz? Bir kadının, çok istediği bir tokayı, saçları karşılığında satın almasına. Çok ilginç bir insansınız. Bana, Büyü Dükkanı’dan almak istediğimden çok farklı bir şeyle çıkacağımı söylemişlerdi de inanmamıştım. Ben, bugüne kadar ki yaşamımı almak için gelmiştim, ancak bugünden sonraki yaşamımı alıp gidiyorum. Size teşekkür ederim.
-Bir şey değil. Güzel bir pazarlıktı. Hoşça kalın.
Yaşlı adam, müşterisini gözden kaybolana dek gülümseyerek izlerken, aklından Santayana’nın bir  sözü geçiyordu:
“Geçmişi hatırlamayanlar, onu bir kez daha yaşamak zorunda kalırlar.”

Yeşim Türköz’ün Büyü Dükkanı adlı kitabından alınmıştır

23 Mart 2011

Pigmalion Etkisi

Ovidius tarafından anlatılan Pigmalion mitosu kendini gerçekleştiren kehanet olgusunu aydınlatmak için kullanılmaktadır. Öyküye göre Pigmalion Kıbrıslı bir heykeltıraştır. Kötü anıları nedeniyle kadınlardan nefret eden Pigmalion ölünceye kadar evlenmemeye yemin etmiştir.

Günlerden bir gün bir kadın heykeli yapmaya karar verir. Büyük emekler sonunda fildişinden o zamana kadar yapılmış en güzel kadın heykelini yapar. Heykel bakmaya doyulamayacak kadar güzel olmuştur ve Pigmalion sürekli heykelini seyreder onu okşar onunla oynar konuşur ve nihayet heykeline aşık olur. Aşk tanrıçası Venüs'e yalvarır; heykeline can vermesini diler. Ve bir gün evine dönüp heykelini öptüğünde heykelinin canlandığını görür.

Bu öykü daha sonraları pek çok roman tiyatro ve sinema eserine konu olmuştur. Pygmalion mitosu insanların gerçekleşmesini arzu ettikleri veya gerçek olarak algıladıkları bir şeyin er veya geç gerçekleşeceğini belirten bir mitostur.

Psikolojide daha ziyade benlik ya da kimlik oluşumunun kişiler arası etkileşime bağlılığı çerçevesinde kullanılan bu terim belirli bir öngörünün salt ortaya atılmış olması dolayısıyla gerçekleşmesini ifade etmektedir.

Pigmalion Etkisi bir diğer kişi hakkında hatalı görüşleri bulunan bir kişinin kendi hatalı görüşlerini doğrulayacak şekilde davranması ve hedef kişinin de buna uygun davranışlar göstermesi şeklinde de tanımlanabilir; önce algılayan- hedef bir kişinin özellikleri hakkında bir takım beklentiler oluşturmakta ardından bu beklentilere göre davranmakta ve nihayet hedef algılayanın davranışlarına göre ve onun ilk beklentilerini doğrulayacak şekilde kendi davranışlarını ayarlamaktadır.

Burada bir şey hakkındaki imaj ve temsillerimizin bizzat o şeyi algılamada etkili olduğu ve bir süre sonra o şeyin algıladığımız haliyle gerçeklik kazandığı şeklinde devresel bir nedensellik örgüsü söz konusudur.

Örneğin kendisi hakkında negatif bir benlik imajına sahip olan bir genç kız kendisinin sıkıcı bir insan olduğunu hiç kimsenin ondan hoşlanmadığını vb. düşündüğünde bu düşüncelerine uygun davranışlar ortaya koymakta diğerlerine asık suratla karşılık vermekte ve bu nedenle de diğerleri tarafından aranılıp sorulmamaktadır. Burada genç kızın diğerlerinden ilgi görmemesi kendisinin bizatihi özelliklerinden ziyade kendi hakkındaki imajı ve düşünceleridir.

Bunun eğitim alanında yakından bilinen örneklerinden birisi (Rosenthal ve ark.) öğretmenlerin öğrenciler hakkındaki beklentilerinin öğretmenleri beklentilerinde haklı çıkacak tarzda davranmaya itmesi ve dol .yısıyla Öğrencilerin başarı ya da başarısızlıklarını etkilemesidir. Bu olgu ilkokullarımızda yapılan küme uygulamalarında açıkça görülmektedir (Gürşimşek 1992).

Bu olgunun bir başka örneğini diğerlerinin bizim hakkımızdaki beklentilerine uygun davranma eğilimi göstermemizde de bulmak mümkündür. Bir diğer örnek stereotipler alanından verilebilir. Gruplar arası ilişkiler yakından incelendiğinde grupların birbiri hakkındaki önyargı ve stereotiplerinin objektif bir gerçekliğe tekabül etmediği diğer grubun davranışlarındaki bazı olumsuzlukların da bir bakıma bizzat bu stereotiplerin sonucu olduğu söylenebilir. Bu tür durumlarda stereotipler kendi gerçekliklerini yaratmaktadırlar.

Sosyolojik literatürde "kendi kendini gerçekleştiren kehanet" (self-fiılfilling prophecy) olarak adlandırılan bu mekanizma sosyal olguların insanlardan bağımsız ya da objektif bir gerçekliğinin bulunup bulunmadığı tartışmalarında anahtar bir kavram niteliği taşımaktadır.

Kendini gerçekleştiren kehanet kavramı ilk kez 1948 yılında yazdığı bir makaleyle Merton tarafından ortaya atılmıştır. Merton bu kavramı başlangıçta hatalı olan bir durum tanımının yeni bir davranışa yol açması ve bu davranışın başlangıçtaki yanlış tanım veya yargıyı doğru hale getirmesi olarak tanımlamıştır. Bu kavram çeşitli sosyal durumların analizinde kullanılmıştır örneğin borsa endekslerindeki dalgalanmalar veya dünyadaki silahlanma yarışındaki tırmanmalar gibi.

21 Mart 2011

Kitap Önerileri

İçindeki Devi Uyandır
İNKILAP KİTABEVİ Anthony Robbins

Sesim Seninle Her Yerde
DHARMA YAYINLARI Sidney Rosen
Aklını Başına Toplama Rehberi/Aptalın Deneyimi
SİSTEM YAYINCILIK Mirzakarim Norbekov


Aklını Kullan Aksini Düşün
BOYNER HOLDİNG YAYINLARI Paul Arden
Cesur Sorular / Hayatınızı Bir Kutlamaya Çevirmek İçin 101 Soru
HAYAT YAYINLARI Dost Can Deniz
İnsan Tanıma Kılavuzu
PEGASUS YAYINLARI Murat Toktamışoğlu/ Cengiz Alkış

Zor Kişilikler'le Yaşamak
İLETİŞİM YAYINLARI François Lelord/ Christophe Andre
Sınırsız Güç
İNKILAP KİTABEVİ Anthony Robbins
Tüm Hastalıkların Zihinsel Nedenleri
AKAŞA YAYINLARI Louise L. Hay
İyi Hissetmek
PSİKONET YAYINLARI Dr. David Burns
% 100 Düşünce Gücü
AKAŞA YAYINLARI Jack Ensign Addington
Bilinçaltının Gücü
KORİDOR YAYINCILIK Joseph Murphy
Sıradışı Yaşam Becerileri
VARLIK YAYINLARI Melih Arat
Beş Sevgi Dili- Sevdiğiniz İnsana Yürekten Bağlılığınızı Nasıl İfade Edersiniz
KORİDOR YAYINCILIK Gary Chapman
Büyü Dükkanı
EPSİLON YAYINLARI Yeşim Türköz
Martı Jonathan Livingston
EPSİLON YAYINLARI Richard Bach

Altı Şapkalı Düşünme Tekniği
REMZİ KİTABEVİ Edward de Bono
Sudaki Mucize
ARITAN YAYINEVİ Masaru Emoto
Toplumun McDonaldlaştırılması
AYRINTI YAYINLARI George Ritzer

İyi Hissetmek


Yeni Duygudurum Terapisi bugüne kadar dünyada 3 milyondan fazla sattı. Yapılan son ulusal araştırmada, İyi Hissetmek, depresyon üzerine yazılmış-yaklaşık 1000 kendine yardım kitabı arasında- en faydalı kitap seçildi ve Amerikan akıl sağlığı uzmanları tarafından depresyondaki hastalara en sık tavsiye edilen kitap oldu. Dr.Burns' ün İyi Hissetmek El Kitabı aynı araştırmada ikinci seçilmişti. Kendine yardım kitapları tartışmalı bir konu olsa da, geçen on yılda bilimsel dergilerde basılmış beş kontrollü çalışma İyi Hissetmek' i okuyan depresif kişilerin yüzde 70' inin, başka tedavi görmemelerine rağmen ilk dört hafta içinde iyileştiklerini gösterdi. Buna ek olarak, aynı hastalar üç yıllık takip döneminde de ilerlemelerini korudular. Şaşırtıcı olan, İyi Hissetmek' in; majör depresyon atakları geçiren hastalarda antidepresan ilaçlar ya da bireysel psikoterapi kadar antidepresan etkisinin olmasıdır. Dr.Burns hiçbir kendine yardım kitabını profesyonel terapi yerine önermemektedir, ancak İyi Hissetmek, depresyon ya da kaygı şikayeti olan herkese oldukça aydınlatıcı gelecektir.

Kitapta üzerinde önemle durulan bilişsel çarpıtmaların tanımlarıyla ilgili bölümü buradan okuyabilirsiniz 

Bilişsel Çarpıtmaların Tanımları

1-Hep ya da Düşüncesi

Bu çarpıtma kişisel özelliklerinizi siyah ya da beyaz gibi uç noktalarda görmeniz demektir. Örneğin, ünlü bir politikacı bana '' Belediye başkanlığı seçimlerini kaybettim. Ben bir hiçim! '' demişti. Her zaman A alan bir öğrenci B aldığında '' İşe yaramazın tekiyim'' sonucuna varır. Hep yada hiç düşüncesi mükemmeliyetçiliğin temelini oluşturur. Herhangi bir yanlış ya da hatadan korkarsınız: çünkü o zaman kendinizi başarısız, beceriksiz, yetersiz ve değersiz hissedersiniz.

Olayları bu şekilde değerlendirmek gerçek dışıdır; çünkü hayat çok seyrek olarak ''ya öyle ya da böyle'' dir.Örneğin, hiç kimse bütünüyle zeki ya da tamamen aptal değildir.Aynı şekilde, hiç kimse her şeyiyle çekici ya da tamamen çirkin değildir.Oturduğunuz odanın yerlerine bakın şimdi.Mükemmel temizlikte mi ? Her noktasında kir ve tozlar mı birikmiş? Ya da kısmen mi temiz? Bu evrende mutlak yoktur.Eğer yaşantınızı ''mutlak'' lık sınırlarına doğru zorlarsanız, sürekli bunalımda hissedersiniz: çünkü yaptığınız hiç bir şey abartılmış beklentilerinizi karşılayamaz.Bu algısal yanlışlığın teknik adı '' kutupsal düşünme'' dir.Her şeyi siyah beyaz görürsünüz ve griler yoktur.

2- Aşırı Genelleme

On bir yaşındayken, Arizona Eyalet Fuarında, Svengali Destesi denen bir hile destesi satın aldım. Belki de bu basit ama etkileyici yanılsamayı sizde görmüşsünüzdür : Size desteyi gösteriyorum , her kart değişik. Rastgele bir kart seçiyorsunuz .Örneğim Maça Valesi. Bana ne olduğunu söylemeden, yerine koyuyorsunuz. Ben svengali diye bağırıyorum .Desteyi çevirdiğimde , tüm kağıtlar Maça Valesi'ne dönüşmüş oluyor.Aşırı genellediğinizde, Svengali 'nin zihinsel versiyonunu oynamış oluyorsunuz.Kendinizce, başınıza bir şey geldiğinde tekrar  yineleneceğini, Maça valesi gibi çoğalacağı sonucuna varırsınız. Olaylar hep tatsız olduğundan, kendinizi üzgün hissedersiniz.

Depresyon geçirmekte olan satış görevlisi bir bey, arabasının camındaki kuş pisliğini görüp '' Bu da benim şansım.Kuşlar hep benim camımı buluyor.'' demişti.Geçmişi sorguladığımda ise, yirmi yıldır yaptığı seyahatlerde, bunun dışında camına kuş pislediğini hatırlamadı.

Reddedilmenin acısı, neredeyse her zaman, aşırı genellemeden kaynaklanır.Gerçeklerle aşırırı genelleme olmaksızın bir yüzleşme , geçici olarak hayal kırıklığı yaratsa da , ciddi bir rahatsızlığa yol açmaz.Utangaç bir genç adam, bir kıza çıkma teklif etmek için bütün cesaretini toplar.Kız, daha önce verdiği bir sözden dolayı kibarca onu reddettiğinde , o da kendi kendine:''Hiç flörtüm olmayacak.Hiç bir kız benle çıkmak istemeyecek.Hayatım boyunca yalnız ve mutsuz olacağım '' der.Çarpıtılmış bilişlerinde, kız onu bir kez reddettiği için, hep böyle olacağı ve bütün kadınlar %100 aynı zevki taşıdığından, her zaman ve defalarca dünyadaki her kadın tarafından reddedileceği sonucuna varır.Svengali!

3- Zihinsel Filtre

Bir olaydaki olumsuz bir detayın üstünde odaklanarak bütün olayın olumsuzmuş gibi algılanmasıdır.Örneğin depresyon geçirmekte olan bir üniversite öğrencisi en iyi arkadaşı ile alay edildiğini duyar ve sinirlenir çünkü , düşüncesi ''Bütün insanlar acımasız ve duyarsızdır'' şeklindedir.Aslında, yakın zamanda acımasız davranan ancak bir kaç kişi olmuştur.Başka bir olayda, yarı yıl sınavında yüz sorudan on yedisini kaçırmış olduğunu görür.Sadece bu on yedi soruya aklı takılır ve üniversiteyi bitiremeyeceğine karar verir.Kağıdı geri geldiğinde üstüne iliştirilmiş bir not dikkatini çeker.''100 sorudan 82 doğrunuz var.Bu yıl alınmış en yüksek not A+''. Depresyondayken, olumlu olan her şeyi filtreleyen bir gözlük takmış gibi olurusunuz.Bilincinize takılan her şey olumsuzdur.Bu zihinsel filtrenin farkında olmadığınız için her şeyin olumsuz olduğuna karar veririsiniz.Bu işlemin teknik adı '' seçici odaklanma''dır.Sizi gereksiz bir acıya sürükleyen kötü bir huydur.

4- Olumluyu Geçersiz Kılmak

Daha da etkileyici bir zihinsel yanılsama, bazı depresif kişilerin olumlu deneyimleri sürekli olarak olumsuza çevirme eğilimidir.Olumlu olaylar göz ardı edilmekle kalmayıp, akıllıca ve çabucak bir manevra ile karabasana çevrilebilir.Buna '' Ters Simya'' diyorum. Ortaçağ simyacıları, metalleri altına çevirmeyi başarmışlardı.Depresyondaysanız, tam tersini yapma becerisini geliştirmiş olabilirsiniz: altın bir mutluluğu anında duygusal bir kurşuna dönüştürebilirsiniz.Bu işlemi, kendinize ne yaptığınızın farkında bile olmadan kasıtsız olarak yapabilirisiniz.

Bunun basit bir örneği , övgülere karşı vermeye alıştığımız tepkilerdir.Biri görünüşünüzü ya da işinizi takdir ettiğinde, kendinize otomatik olarak.'' Aslında sadece kibar olmaya çalışıyor.'' diyebilirsiniz.Ani bir yumrukla bu övgüyü zihinsel olarak diskalifiye edersiniz.''Hiç önemli bir şey olan her güzel şeyin üstüne bir kova soğuk su dökerseniz, hayat tabi ki size hep''rutubetli ve kasvetli ''görünecektir!

Olumluyu geçersiz kılmak, bilişsel çarpıtmaların en yıkıcı türüdür.Basit hipotezine bilimsel destek arayan bilim adamı gibisinizdir.Depresif düşüncelerinize hakim olan hipotez genelde'' Ben ikinci sınıfım''türündendir.Olumsuz bir deneyim yaşadığınızda '' İşte: bu, hep düşündüğüm şeyi ispatlıyor.'' sonucuna varırsınız.Tersine olumlu bir olayda '' Bu bir rastlantıydı.Sayılmaz.'' dersiniz.Bu eğiliminiz için ödediğiniz bedel yoğun bir acı ve olan güzel şeylerin değerini bilememektir.

Bu çeşit bilişsel çarpıtma yaygın olarak görülmekte ve bazı ağır ve dirençli depresyon tiplerinin temeli olabilmektedir.Örneğin ağır bir depresyon döneminde hastaneye yatırılan genç kadın bana '' Ben değersiz bir insanım ve hiç kimse beni önemsemiyor.Yalnızlığa mahkumum.'' dedi.Hastaneden çıkarken bir çok hasta ve görevli onu çok sevdiklerini ve önemsediklerini söylemişti.Bu durumu nasıl önemsizleştirmişti biliyor musunuz? '' Bunun önemi yok çünkü beni dışarıda tanımıyorlar.Hastane dışındaki gerçek bir insan beni umursamayacaktır.'' Ben de ona dışarıda onu gerçekten önemseyen birçok bir çok arkadaş ve aile ferdinin olmasını nasıl açıklayacağını sordum '' Onlar da sayılmaz Çünkü onlar, gerçek ben'i bilmiyorlar.Görüyorsunuz Dr. Burns aslında ruhum tamamen yozlaşmış.Ben dünyadaki en kötü insanım.Kimsenin beni bir an için bile sevmesi mümkün değil.''Genç kadın, bu olayda olumluyu geçersiz kılarak, hayatında olup bitenle örtüşmeyen ve gerçek dışı olumsuz bir düşünceyi sürdürmektedir.
Sizin olumsuz düşünceleriniz bu kadar uç olmasa bile, yaşadığınız olumlu deneyimleri bir çok kez göz ardı ettiğiniz olmuştur.Bu hayatın zenginliğini götürür ve üstünüze gereksiz bir kasvet çöker.

5- Sonuçlara Atlamak

Durumun gerçekleriyle bağdaşmayan olumsuz bir sonuca atlarsınız.Bunun iki örneği '' Zihin Okumak'' ve ''Falcılık yapmak'' dır.

* Akıl Okumak : Başka insanların sizi aşağıladığını varsayar buna da öylesine ikna olursunuz ki, araştırma gereği bile duymazsınız.Diyelim ki mükemmel bir konferans veriyorsunuz ve öndeki dinleyicinin uyukladığını fark ettiniz.''Dinleyiciyi çok sıktım.'' diye düşünebilirsiniz.Aslında, sıktığını düşündüğünüz dinleyici bir gece önce sabaha kadar bir partide eğlendiği için sizi izlememektedir ama aklınıza ilk gelen onun '' Bu sıkıcı adamı dinleyeceğime uyurum daha iyi.'' diye düşünerek uykuya daldığıdır.Yolda yanınızdan bir arkadaşınız geçiyor ve '' Merhaba'' demiyor ünkü derin düşüncelere dalmış olduğundan sizi fark etmiyor bile Yanlış bir kanıya varıp''Beni görmezlikten geliyor.Belki de artık beni sevmiyor.'' diye düşündünüz.Eşinizi akşam biraz sessiz görüyorsunuz; çünkü,işyerinde sorunlar yaşamış bunu konuşmak bile istemiyor.''Bana çok kızgın ne yaptım ki?'' Bu hayali olumsuz olaylara geri çekilme ya da saldırı ile karşılık verebilirisiniz.Bu zarar verici davranış kendini doğrulayan bir kehanet olarak işleyebilir ve ilişkide başlangıçta var olmayan gergin bir durum yaratabilir.

5- Falcılık Yapmak


Bu elinizde sadece acı haber veren sihirli bir küreniz olmasına benzer.Kötü birşey olacağını düşünüp , gerçekçi olmamasına rağmen bu tahmini doğru kabul etmektir.Endişe atakları geçiren bir lise kütüphane görevlisi kendisine devamlı '' Ya bayılacağım ya da çıldıracağım.'' demektedir.Bu tahminler gerçek dışıdır çünkü hayatında daha önce hayatında hiç bayılmamış yada çıldırmamıştır.Delirmek üzere olduğunu gösteren herhangi ciddi bir belirti de yoktur.Bir terapi seansında, ağır depresyon geçiren bir doktor, kariyerini neden bıraktığını anlatıyordu.'' Sonsuza kadar depresif kalacağımın farkındayım.Sefaletim sürecek, ve bu ya da başka bir tedavinin başarısız olacağına eminim.''Durumu hakkındaki bu olumsuz teşhis, ümitsiz hissetmesine neden oluyordu.Terapiye başladıktan kısa bir süre sonra kat ettiği gelişme ise falcılığının aslında ne kadar temelsiz olduğunu gösteriyordu.Siz de bazen böyle çıkarımlar yaptığınızın farkında mısınız? Diyelim ki telefon ettiğiniz arkadaşınız uygun bir zaman içinde size geri dönmedi.Arkadaşınızın mesajı aldığını ama size geri arayacak kadar önemsemediğini düşündünüz ve üzüldünüz.Çarpıtmanız? Zihin okumak.Öfkelendiniz ve tekrar ramak istemediniz; çünkü kendi kendinize '' Tekrar ararsam altta kalmış olurum.Kendimi aptal durumuna düşürmüş olurum.'' dediniz.Bu olumsuz varsayımlardan ötürü (falcılık yapmak) dışlanmış hissederek arkadaşınızla karşılaşabileceğiniz ortamlardan kaçındınız ve üç hafta sonra aslında arkadaşınızın mesajı almadığını öğrendiniz.Bütün bu sıkıntının kendi kendinize yarattığınız bir saçmalıktan ibaret olduğu ortaya çıktı.Zihinsel sihrinizin bir başka acı veren ürünü!

6- Büyütme ve Küçültme

Düşebileceğiniz diğer bir tuzak ise ''Büyütme'' ve ''Küçültme'' dir.Ben buna ''dürbün hilesi'' de diyorum; çünkü etrafınızdakilere ya oransız bir şekilde devleştirir ya da küçültürsünüz.Büyütme genellikle kendi hayatlarınıza, korkularınıza ya da kusurlarınıza bakıp çok önemliymiş gibi büyüttüğünüzde olur:''Aman tanrım! hata yaptım.Ne korkunç! Ne felaket! Her kese yayılacak bu rezil olacağım!'' Hatalarınıza dürbünün onları kocaman , dev gibi gösteren tarafından bakarsınız.Bu aynı zamanda '' felaketleştirme''dir; çünkü gündelik olumsuz olayları kabusa çevirirsiniz.

Başarılarınıza baktığınızda ise tersini yaparsınız; dürbünün her şeyi küçük gösteren, yanlış tarafından bakarsınız.Eğer kusurlarınızı büyütüp iyi taraflarınızı küçümserseniz, kendinizi aşağı hissedeceğiniz kesindir.Ama problem sizde değil, gözlerinizdeki o aptal lenslerde dir.

7-Duygusal Kararlar 

 
Duygularınız gerçeğin ispatı gibi algılarsınız.Mantığınız, '' Kendimi çok başarısız hissediyorum, o zaman ben başarısızım.'' şeklinde işlemektedir.Bu çeşit mantık yürütme yanıltıcıdır; çünkü duygularınız düşüncelerinizi ve inançlarınızı yansıtmaktadır.Eğer bunlar çarpıtılmışsa ki genelde öyledir, duygularınızın bir geçerliliği olmaz.Duygusal mantık yürütmeye bazı örnekler ''Suçlu hissediyorum.Kötü bir şey yapmış olmalıyım'', ''Bunalıyorum ve çok umutsuzum.Problemlerimin çözümü mümkün değil'', ''Kendimi yetersiz hissediyorum.İşe yaramazın tekiyim.'', '' Hiç havamda değilim.Gidip yatmalıyım, ya da ''Sana kızgınım.Bu senin ahlaksızca davrandığını ve benden faydalanmaya çalıştığını gösterir.''

Duygulara göre mantık yürütme, neredeyse bütün depresyonlar da rol oynar.Her şey size çok olumuz geldiği için, gerçektende öyle olduklarını varsayarsınız.Duygularınızı yaratan düşüncelerinizin geçerliliğini sorgulamak aklınıza bile gelmez.

Duygusal karar vermenin bir yan etkisi de ertelemektir.Masanızı temizlemekten kaçınırsınız çünkü kendi kendinize ''Şu masayı düşündükçe kendimi öyle kötü hissediyorum ki, temizlemek mümkün olmayacak.'' demektesinizdir.Altı ay sonra kendinizi biraz zorlayıp yaparsınız.Sonuç memnun edicidir ve o kadar da zor olmamıştır.Hep kendinizi kandırmışsınızdır; çünkü olumsuz düşüncelerinizin davranışlarınızı etkilemesine izin vermişsinizdir.

8- ''- meli, -malı'' Cümleleri:

Kendinizi ''Şunu da yapmalıyım'' , ''Bunu da bitirmeliyim'' diye motive etmeye çalışırsınız.Bu fikirler sizde baskı yaratır ve öfkelendirir.Ama tam tersine, ilgisiz ve isteksiz kalıverirsiniz.Albert Ellis buna ''-meli,-malı'' cılık der.Ben de hayata ''lazımcı'' yaklaşım derim.

Başkalarına ''- meli, -malı'' ifadeleri yakıştırdığınız zaman, genellikle endişeli hissedersiniz.İlk terapi seansına acil bir vaka dan dolayı beş dakika geç kaldığım yeni hastam,''Bu kadar ben merkezci ve düşüncesiz olmamalı.Vaktinde gelmeli.'' diye düşünmüştü.Bu fikir hırçın bir tutum içine sokarak öfke hissetmesine yol açmıştı.Meli, -malı cümleleri günlük hayatınızda bir çok bir çok gereksiz karışıklığa yol açar.Davranışlarınız standartlarınızın altına düştüğünde , meli -malı'larınız utanç ve suçluluk yaratır.Sık sık olabileceği gibi, diğer insanların tamamen insanca olan performansları beklentilerinizin altına düştüğünde, kendinizi kızgın ve azarlamaya eğilimli hissedersiniz.Ya beklentilerinizi gerçeklerle uyumlu hale getirmeniz gerekir ya da insanların davranışları yüzünden hayal kırıklığına uğramaya devam edersiniz.Eğer kendinizdeki bu kötü ''- meli , -malı'' alışkanlığının farkındaysanız bunlardan kurtulmak kolaydır.

9-Etiketleme

Hatalarınıza dayanarak kendinizi tamamen olumsuz bir şekilde yargılamanızdır.Aşırı genellemenin ilerlemiş şeklidir.Arkasında yatan felsefe ise ''Kişinin ölçüsü, yaptığı hatalardır.'' savıdır.Hatalarınız '' Ben bir...'' şeklinde başlayan cümlelerle ifade ediyorsanız, büyük ihtimalle etiketleme yapıyorsunuz.Örneğin misafirler için hazırladığınız on çeşit mezeden birinin tuzu biraz az olunca ''Bu son mezenin tuzunu biraz az koymuşum.'' yerine '' Ben doğuştan beceriksizim.'' ya da borsada aldığınız kağıt düştüğünde '' Hata yaptım.'' yerine ''Ben bir hiçim.'' dersiniz.

Etiketleme, sadece yıkıcı değil mantıksızdır da.Birey olarak siz, yaptığınız tek bir şeyle ölçülemezsiniz.Hayatınız karmaşık ve sürekli değişen bir düşünceler, duygular ve hareketler akışıdır.Başka bir deyişle bir heykelden çok bir nehirsiniz.Kendinize olumsuz etiketler yapıştırmayı bırakın-bu hem çok basit hem de yanlış bir yorumdur.Yediğiniz için kendinize sürekli '' yiyici'' , ya da nefes aldığınızı için ''soluyucu'' olarak nitelendirebilir misiniz? Bu tam bir saçmalıktır; ama, bu saçmalıklar , kendinizi yetersizliklerinizle etiketlediğinizde acı verici olmaktadır.

Başkalarını etiketlediğinizde, şimşekleri üzerinize çekersiniz.Çok rastlanan bir örnek, arada bir hırçın gördüğü sekreterini '' geçimsiz kadın'' diye nitelendiren patrondur.Bu etiket yüzünden kıza hep kızgınlık besler ve onu eleştirmek için hiçbir fırsatı kaçırmaz.Kız da karşılığında patronunu '' duyarsız şovenist'' diye etiketlemiştir ve her fırsatta hakkında şikayet eder..Böylece diğerinin değersizliğine bir kanıt gibi, birbirlerinin kusurları ve zayıflıklarına odaklanır şekilde elleri sürekli birbirlerinin boğazındadır

Yanlış etiketlemek bir olayı uygun olmayan ve duygusal olarak ağır kelimelerle ifade etmeyide kapsar.Örneğin rejimdeki bir kadın bir kap dondurma yediğinde ''Ne iğrenç bir şey yaptım.Ben bir domuzum!'' diye düşünebilir.Bu düşüncelerde onu o kadar sararki koca kutu dondurmayı bitiriverir.

10-Kişiselleştirme

Bu çarpıtma suçun anasıdır.Hiçbir nedene dayanmadan olumsuz bir olayın sorumluluğunu üstlenirsiniz.Kendinizce, hiçbir sorumluluğunuz olmamasına rağmen olanların sizin suçunuz olduğunu ve yetersizliğinizi yansıttığı sonucuna varırsınız.Örneğin bir hastam kendisine önerdiğim bir yardım çalışmasını yapmadığı zaman kendimi '' Ben kötü bir terapistim'' diye suçlu hissettim.Onun kendisine yardım etmesi için çaba göstermemesi benim hatamdı.Onun iyileşmesi benim sorumluluğumdu.Bir anne, çocuğunun karnesine baktığında, öğretmenden çocuğunun yeterince çalışmadığına dairbir not görür ve hemen kararını verir '' Ben kötü bir anneyim.Bu benim başarısız bir anne olduğumu gösterir.''



Kişiselleştirme, karşısında sizi çaresiz bırakan bir suçluluk hissettirir.Bütün dünyayı sırtınızda taşıdığınızı hissettiren hareketsizleştirici ve ağır bir sorumluluğun altında acı çekersiniz.Başkaları üzerindeki ''etki'' ile ''kontrol''ü karıştırmışsınızdır.Bir öğretmen, terapist, ebeveyn, doktor, satıcı, yönetici, rolünüzle birilerini etkilersiniz; ama, mantıken hiç kimse sizden onları kontrol etmenizi bekleyemez.Başka birinin yaptığı, sizin değil onun sorumluluğudur.Kişiselleştirme eğilimlerinizden kurtulma ve sorumluluk hissinizi baş edilebilir, gerçekçi boyutlara indirme yöntemleri kitapta anlatılmaktadır.

20 Mart 2011

Bilinçaltının Gücü



Bilinçaltının Gücü kitabından okurken önemli gördüğüm yerleri bu yazıda bir araya getirmeye çalıştım.Paragraflar birbirinden farklı konularla birbirine bağlanmış olsa da anlam bütünlüğü açısından kitabın geneline uygun şekildedir.

Birçok kişi, koşul ve durumları üzerlerinde çalışarak değiştirmeye uğraşır.Bu büyük bir zaman ve emek kaybıdır.
Koşulların bir nedenden kaynaklandığını göremezler.
Eğer kendinize sürekli buna param yetmez diyorsanız bilinçaltınız sözünüzü dinler.
İstediğiniz şeyi alabilecek durumda olmayacağınıza inanır.
Siz o eve,arabaya,tatile param yetmez demeye devam ettikçe bilinçaltınızın emirlerinize uyacağından emin olabilirsiniz.
Hayatınız boyunca bütün bunların yoksunluğunu çeker ve koşulların bunu gerektirdiğine inanırsınız.
Bu koşulları olumsuz reddedici düşüncelerinizle sizin bizzat yarattığını fark etmezsiniz.

Yaşadığınız her şeyi inançlarınız aracılığıyla bilinçaltınıza ilettiğiniz düşünceler nedeniyle yaşarsınız.

Başkalarının telkinleri tek başına sizin üzerinizde bir güce sahip değildir.Böyle bir gücü sizin düşünceleriniz aracılığıyla vermeniz halinde kazanırlar.
Sizin zihinsel olarak buna rıza göstermeniz gerekir.Düşünceyi benimsemeniz ve kabul etmeniz gerekmektedir.
Bu noktada telkin sizin kendi düşünceniz olur ve bilinçaltınız bunu deneyime dönüştürmek için çalışır.

Bilinçaltınızın mucizeler yaratma gücünü uyumadan önce ona gerçekleştirmek istediğiniz belirli bir şeyi ifade ederek keşfedebilirsiniz.
 Bilinçaltınız ona ilettiğiniz her şeyi gerçek kılmaya çalışacaktır.
Bu nedenle ona doğru fikirler ve yaratıcı düşünceler iletmeniz gerekir.

Benimsediğimiz olumsuz fikirlerle kendimizi incitiriz.
Öfke,korku,kıskançlık ve kin duyarak kendinizi kaç kez yaraladınız?
Bunlar bilinçaltınıza giren zehirlerdir.
Siz bu olumsuz tutumlarla doğmadınız.
Bilinçaltınıza hayat dolu düşünceler iletin ve oraya yerleşen bütün olumsuz kalıpları silin.
Siz bunu yapmaya devam ettikçe geçmiş silinecek ve artık hatırlanmayacaktır.
Zihninizi sürekli olumlu fikirlerle besleyerek değiştirirseniz bedeninizi de değiştirebilirsiniz.
İyileşmenin temeli budur.

Hastalıkların kaynağı zihindedir.
Zihinsel bir kalıpla bağlantılı olmadığı sürece bedende hiçbir şey ortaya çıkmaz.

Tek bir iyileştirme süreci vardır o da inançtır.
Tek bir iyileştirici güç vardır o da bilinçaltınızdır.
Sizi iyileştiren şeyin ne olduğunu araştırın.
Bilinçaltınıza ilettiğiniz doğru yönergelerin zihninizi ve bedeninizi iyileştirdiğini fark edeceksiniz.

Üzüntü,endişe,korku ve depresyon kalbin,ciğerlerin,midenin ve bağırsakların normal fonksiyonlarına müdahale edebilir.

Tıp toplumu strese bağlı hastalıkların ne kadar ciddi olduğunun farkına yeni yeni varmaya başladı.
Bunun nedeni bu düşünce kalıplarının bilinçaltının uyumlu çalışmasına müdahale etmesidir.
Kendinizi zihinsel ve fiziksel olarak rahatsız hissettiğinizde yapabileceğiniz en iyi şey kendinizi serbest bırakmak,gevşemek ve düşünce süreçlerinizin tekerleklerini durdurmaktır.
Bilinçaltınızla konuşun.Ona huzuru,uyumu ve ilahi düzeni benimsemesini söyleyin.

İnanç,bilinçaltındaki düşüncedir.
Bir şeyi doğru kabul etmek anlamına gelir.Kabul edilen düşünce kendini otomatikman uygulamaya koyar.
Sağlık fikrini bilinçaltına iletmenin bir başka harika yolu disiplinli ve sistemli hayal kurmadır.İnandığınız sürece istediğiniz her şeyi elde edersiniz.

Bilincinizi en iyiye yönelik beklentilerinizle meşgul edin.
Böylece bilinçaltınız sadakatle alışageldiğiniz düşünme biçimini yeniden oluşturacaktır.
Mutlu sonu sorunlarınızın çözüldüğünü hayal edin.
Başarının heyecanını hissedin;bilinçaltınız hayal ettiklerinizi ve hissettiklerinizi kabul edecek ve bunları gerçek kılmaya çalışacaktır

Eğer sürekli ağrılarınıza ve semptomlarınıza isimler veriyor ve bunlar hakkında konuşuyorsanız,onlara sizin üzerinizde güç sahibi olma hakkı tanırsınız.
Olumlamak öyle olduğunu söylemektir.
Zihnin bu tutumunu doğru kabul ettiğiniz sürece bunun aksi yönündeki bütün etkenlerden bağımsız olarak dileklerinizin gerçekleştiğini görürsünüz.

Bilinçaltınız sizinle önseziler,dürtüler,sezgiler,tutkular ve fikirler aracılığıyla konuşur.

Hasta olmak anormaldir.
Hastalık durumu,hayatın akıntısına karşı hareket ettiğiniz ve olumsuz düşündüğünüz anlamına gelir.

Peki dileklerinizin istediğiniz gibi karşılık bulmadığını fark ederseniz,ne olur o zaman ? Böyle bir başarısızlığın temel nedenlerini anlamalısınız.
Bu nedenler güven eksikliği ve çok fazla çabadır.
Kuşkular ve tereddütler dileğinizin gerçekleşmesini engeller.
Duruma ve koşullara bu da geçecek deyin.

Parayla ilgili inançlar

Maddi zorluklar yaşıyorsanız,iki yakanızı bir araya getirmeye çalışıyorsanız bu bilinçaltınızı her zaman bol paranız olacağı,bir kısmını biriktireceğiniz konusunda ikna etmediğiniz anlamına gelir.
Bilinçaltı sıradan sözcük ve ifadeleri değil,sizin gerçekten doğru olduğuna inandıklarınızı kabul eder.

Eğer hayatınızda sürekli dolaşan yeterince paranız yoksa köklü bir sorununuz var demektir.
Parayı asla kötü ve pis olarak görmeyin.
Bunu yaparsanız paranın kanat takıp uçarak sizden uzaklaşmasına neden olursunuz.
Yargıladığınız şeyleri kaybedeceğinizi unutmayın.

Para elimin kiri yada paraya zerre kadar önem vermiyorum ifadelerini asla kullanmayın.
Eleştirdiğiniz şeyleri kaybedersiniz.
Para kendi başına iyi yada kötü değildir;sizin düşünceniz onun iyi mi yoksa kötü mü olduğunu belirler.

Başarının ilk önemli adımı yapmayı sevdiğiniz şeyi bulmak sonra da bunu yapmaktır.
Başarının ikinci adımı,belirli bir iş dalında uzmanlaşmak ve bu alanda üstün olmaya çalışmaktır.
Üçüncü adım, yapmak istediğiniz şeyin sadece sizin kendi başarınıza katkıda bulunmadığından emin olmalısınız

Unutmayın şükran dolu bir kalp her zaman evrenin zenginliklerine yakındır.

Aradığınız şeyin de sizi aramakta olduğunu unutmayın.

Eğer bir amacı net bir şekilde hayal ederseniz,bilinçaltınızın mucizeler yaratan gücü sayesinde ihtiyaç duyduğunuz her şey size sunulur.
Zor olacağını düşündüğünüz bir karar vermek zorunda kaldığınızda yada sorununuzun çözümünü göremediğinizde hemen bunun hakkında yapıcı bir biçimde düşünmeye başlayın.
Yol gösterme,bir duygu,içsel farkındalık ya da bildiğinizi fark etmenizi sağlayacak çok güçlü bir sezgi şeklinde olabilir.Bunu inançla takip edin.

Bilinçaltınız genellikle beklemediğiniz zamanlarda sorularınıza yanıt verir.
Yolunuzun üstündeki bir kitapçıya girip aradığınız sorunun yanıtını bir kitabın sayfalarında yada sokakta birileri konuşurken kulak kabarttığınızda bulabilirsiniz.
Yanıt beklenmedik zamanlarda türlü biçimlerde karşınıza çıkacaktır
Zihinsel tutumunuz (nasıl düşündüğünüz,hissettiğiniz,inandığınız) kaderinizi belirler.
Her gün birkaç kez sahip olduğunuz nimetlere şükredin.
Dahası aile üyeleriniz,iş arkadaşlarınız ve bütün insanların huzuru,mutluluğu,varlığı için minnet duyun.

Size nasıl davranılmasını istiyorsanız,başkalarına öyle davranmanız gerekir
Olumsuz enerji sizin canlılığınızı,coşkunuzu,gücünüzü,iyi niyetinizi çalar.
Bu olumsuz düşünce ve duygular bilinçaltınıza yerleştikçe hayatınızda her türlü zorluğa ve hastalığa yol açabilir.Başkalarına yaptığınız iyilikler size aynen geri döner.
Zihin yasası gereğince,yaptığınız kötülükler de geri dönecektir.

Eğer biri bir başkasına yalan söylüyor ve onu aldatıyorsa aslında kendine yalan söylüyor ve kendini kandırıyordur.Suçluluk ve kayıp duygusu bir gün bir şekilde kaçınılmaz olarak bu kaybı yaşamasına yol açacaktır.
Eğer ofisinizdeki  yada fabrikanızdaki herkes sizi rahatsız ediyorsa bu rahatsızlık ve huzursuzluk sizden gelen bilinçaltı bir kalıba yada yansıtmaya bağlı olamaz mı?

Başka birinin söylediği şeyler siz izin vermediğiniz sürece sizi kızdıramaz ve rahatsız edemez.
Bir başka kişinin sizi üzmesinin tek yolu sizin kendi düşüncenizdir.

Ne kadar çok sevgi verir ve yayarsanız o kadar çok sevgi size geri döner.
Herkesin sevilmek ve takdir edilmek istediğini unutmayın.Herkesin dünyada önemli olduğunu hissetmeye ihtiyacı vardır.
Nefret dolu,öfkeli,bozulmuş kişilik sınırsız güçle uyum halinde değildir.
Bu kişi huzurlu,mutlu ve keyifli insanlara öfke duyar.Nefret dolu ve öfkeli bir düşünce,zihinsel bir zehir gibidir.
Başkaları hakkında kötü şeyler düşünmeyin çünkü bunu yaparsanız kendiniz hakkında kötü şeyler düşünmüş olursunuz.Evreninizdeki tek düşünür sizsiniz ve düşünceleriniz yaratıcıdır.

Yaptığınız iyilik,sergilediğiniz kibarlık,gösterdiğiniz sevgi ve iyi niyet size pek çok farklı şekilde geri dönecektir.

Tıpkı hayvanların korku sinyallerini almaları gibi birçok insan da hassastır.Sakladığınızı sandığınız düşünceler sesinizle,mimiklerinizle ve beden dilinizle yayılır.

Başkalarının başarısından,terfisinden,şansından keyif alın.Bunu yaparsanız siz de şansı kendinize çekmiş olursunuz. 
Başkalarını affetmek,zihinsel huzur ve sağlık için gereklidir.
Eğer sağlıklı ve mutlu olmak istiyorsanız sizi incitmiş olan herkesi affetmelisiniz.

Kendi zihninizin yaratıcı yasasını anladıktan sonra, hayatınızı mahvettikleri için başka insanları ve koşulları suçlamaktan vazgeçersiniz.

Hayat kimseyi kayırmaz.kimseye torpil yapmaz.
Onun için kimse özel değildir;sağlık keyif huzur prensiplerinin safına geçtiğinizde size iyilik yapar.
Hayat hiçbir zaman hastalık,rahatsızlık,kaza yada acı göndermez.
Ne ekersen onu biçersin yasasına göre bunları başımıza olumsuz ve yıkıcı düşüncelerimizle kendimiz getiririz.

Suçluluk duygusu hayata dair yanlış bir kavramdır.
Hayat sizi cezalandırmaz yada yargılamaz.
Bunu yanlış inançlarınızın,olumsuz düşüncenizin ve kendinizi yargılamanızın bilinçaltı etkileri ile siz kendinize yaparsınız.

Eğer biri sizi eleştirirse ve bu hatalar sizin içinizdeyse sevinin,teşekkür edin ve yorumlarını takdir edin.Bu size hatayı düzeltme fırsatı verir.

Rehberlik ve doğru eylem için dua ettiğinizde geleni kabul edin.Bunun iyi,çok iyi olduğunu fark edin.Bu durumda kendinize acıma,eleştiri ve nefret için hiç neden kalmaz.

9 Mart 2011

Burns Depresyon Ölçeği

Niye depresyona gireriz? Düşüncelerimiz yüzünden mi yoksa duygularımız yüzünden mi?
Bu soru ne biçim bir soru diyorsunuz değil mi?

Şu biçim bir soru... Önce düşünceleriniz bozulup sonra mı depresyona giriyorsunuz?
Yoksa önce duygularınız genetik, fizyolojik nedenlerle bozulup sonra mı düşüncelerinizle baş edemez hale geliyorsunuz?

Bu iki soru depresyon tedavisinde iki farklı ana damarı ortaya çıkarmıştır. Biri önce duyguları etkileyip sonra düşünceleri değiştirmeye çalışan ilaçlı tedavi, diğeri önce düşünceleri sonra duyguları onarmaya çalışan ilaçsız tedavi...

Kişisel olarak tercihim hep ikinci damardan yanadır. Düşüncelerin gücüne, düşüncelerle duygu durumunun düzeltileceğine inanırım.

Amerikalı psikiyatrist Dr. David Burns de yaptığı klinik deneylerle bilişsel terapinin işe yaradığını 1980’li yıllarda kanıtlamıştır. Klinik sonuçlarını da "Feeling Good" (Kendini İyi Hissetmek) kitabında açıklamıştır. Geç de olsa bu kitap Dr. Alp Karaosmanoğlu tarafından kısa süre önce Türkçe’ye çevrildi. Çok da iyi bir çeviri...

10 DÜŞÜNSEL ÇARPITMA

Dr. Burns’ün kitabının başında çok güzel bir depresyon testi var. Kendinize uygulamanız için bu testi bugün olduğu gibi veriyorum. Kendini iyi hissetmek, mutlu hissetmek... Hayata pozitif gözle bakıp yaşamdan tat almak çok güzel bir şey. Ama önce depresyon seviyemize bir bakmamız lazım.


Peki düşüncelerinizi nasıl eğiteceksiniz? Burns onu da söylemiş. Burns’e göre depresyonun temelini teşkil eden on düşünsel çarpıtma şunlar:

"Hep ya da hiç düşüncesi, aşırı genelleme, zihinsel filtreleme, olumluyu geçersiz kılma, sonuçlara atlama, büyütme ve küçültme, duygusal kararlar, -meli -malı cümleleri, etiketleme ve kişiselleştirme."

Bu çarpıtmaların nasıl üstesinden geleceğiniz konusu ise biraz uzun bir konu. Onu da size bırakıyorum.

Hafta sonu alın Burns’un kitabını güzel güzel çalışın, kötü düşüncelerden kurtulun. Beni dinlemeyecekseniz kafayı yemeye devam...

Ölçeğin uygulanması

Testi yanıtlarken geçen hafta içinde bugünü de dahil ederek her belirtiyi ne kadar yaşadığınızı ilgili kutuya çarpı koyarak belitiniz. Sonra 25 madde için aldığınız puanları toplayınız. Burns’e göre eğer puanınız 10’un üzerinde ise depresyonun üstesinden gelmek için düşüncelerinizin farkına varmanız, bunu tek başına yapamıyorsanız mutlaka bir profesyonele gitmeniz gerekir. İntihar eğiliminde olanların ise hemen bir ruh sağlığı uzmanına başvurması gerekiyor.

0-Hiç

1-Biraz

2-Orta derecede

3-Çok fazla

4-Aşırı derecede

Düşünceler ve Duygular

1. Üzüntülü ya da neşesizim.

2. Mutsuz ya da umutsuz hissediyorum.

3. Ağlama nöbetleri var ve ağlamaklıyım.

4. Cesaretsiz hissediyorum.

5. Çaresiz hissediyorum.

6. Özgüvenim düşük.

7. Değersiz ve yetersiz hissediyorum.

8. Suçluluk ya da utanç duyuyorum.

9. Kendimi eleştiriyor ya da suçluyorum.

10. Karar vermede güçlük çekiyorum.

Aktiviteler ve Kişisel İlişkiler

11. Aile, arkadaşlar ve iş arkadaşlarına yönelik ilgi kaybım var.

12. Yalnızlık çekiyorum.

13. Aile ya da arkadaşlarla daha az zaman geçiriyorum.

14. Motivasyon eksikliği duyuyorum.

15. İşte ve diğer aktivitelerde ilgi kaybım var.

16. Yaşamdan zevk almıyorum, tatmin olamıyorum.

17. İş ve diğer aktivitelerden kaçınıyorum.

Fiziksel Belirtiler

18. Yorgun hissediyorum.

19. Uykuya güç dalıyorum ya da çok fazla uyuyorum.

20. Azalmış ya da artmış iştahım var.

21. Cinsel istek kaybım var.

22. Sağlığım hakkında endişeleniyorum.

İntihar İsteği

23. İntihar düşüncem var.

24. Hayatımı sona erdirmek istiyorum.

25. Kendime zarar verme planım var.

Kaynak : Ali Atıf Bir / Hürriyet

Kaynak : Ali Atıf Bir / Hürriyet

Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More