Yeni eklenen yazıların mailinize gelmesi için mail adresinizi yazmanız yeterli

30 Mayıs 2010

Cargo Bridge

Cargo Bridge, elimizdeki malzemeleri kullanarak köprü yaptığımız keyifli bir mühendislik oyunu.
Limex Games tarafından yapılan oyunu buraya tıklayarak oynayabilirsiniz.

29 Mayıs 2010

Charlotte kuralı

Charlotte, Paris’te yaşayan çok güzel bir kızdır. O kadar güzeldir ki, sarı saçları şelaleler gibi omuzlarından kollarına dökülür.

Boyu upuzun, bacakları upuzundur. Bir reklam ajansında, müşteri temsilcisi olarak çalışır. İyi para kazanır. Ailesi çok varlıklıdır hatta. Geçen yaz, Güney Fransa’daki malikánelerini, Brad Pitt-Angelina Jolie çiftine kiralamışlardı. Hatta, "Geldiğimizde evde, hizmetlilerden başka kimse olmasın" diye tembihlemelerine rağmen, Charlotte gidişini muzipçe geciktirmiş ve bu meşhur çiftle tanışmıştı. Bense Charlotte’u geçen hafta Paris’te tanıdım. Şu ana kadar, fütursuz bir roman girişi gibi gelişen bu bilgileri almanız, kuralı sorgulamamanız açısından önemli.

Paris’te, bir arkadaşım beni Charlotte’un evine davet etti. Bilirsiniz, insanlar birbirlerinin hayatını merak eder, fark etmeden ve ettirmeden incelerler. Hatta benim en sevdiğim şeylerden biri, sokakta, perdeleri sonuna kadar açık evlere ve orada yaşananlara şahit olmaktır. İnsanın içi, insanlığa ısınır. Dersin ki, "Oh... Üç aşağı beş yukarı aynı şeyler işte!" Ben de, böyle gözlerle incelemeye başladım biraz önce tanıdığım bu güzel Fransız kızın hayatını. Herkesin evinden yola çıkıp, kendisine varmak mümkün.

Fakat bu evde bir tuhaflık vardı. Her şeyden çok az vardı bu evde. Gerektiği kadar. Mesela, bir şampuan bir sabun. Küvetin kenarında öyle yalnız başlarına... (Birbirleriyle uzun zamandır konuşmadıklarına eminim.) Minnacık bir dolap. İçinde birkaç elbise kazak. Altı yedi ayakkabı. İki dvd. Beş cd. Ipod. Dört bardak, birkaç tabak. Birkaç mum. En fazla on tane kitap. Hiç ruj yok! Çantasındaymış. Zaten lipstick o da... Hayatta bazen, birleştirdiğin kalıpların tamamen dışı bileşimler olur da, şaşakalırsın ya. Başa dönersin ya. Bir yerde bir hesaba, olmazsa olmaz diye eklediğin bir kalem birdenbire, tek bir örnekle, kendini siler ya. Öyle oldu bana. Gözlerindeki silik eyeliner dışında, süsü de yok bu kızın. Peki bu kız nasıl böyle kız oldu? Nasıl böyle sade kaldı? Kadın oldu? Dışarıda bu kadar az şeyle, içi çok oldu? Anlayamadım. Çözemedim. Ona zaten banyosunu gördükten sonra, "miss simplicity" adını takmıştım hemen. Bayan Sadelik. Beni şaşırtan şey, aynı zamanda modellik yapacak kadar güzel ve havalı, aynı zamanda varlıklı bir kızın bu hayat seçimi. Olağanüstü... Kendi hayatım, arı kovanı gibi başımda vızıldamaya başladı. Paris sokaklarında beni takip edip durdu bu arılar. Tek çöp bir şey alamadım. Hep sordum: buna gerçekten ihtiyacım var mı? Buna benzer, aynı işi gören bir şeyim var mı?... Koca koca alışveriş merkezleri, bizi kandırmak için birbirleriyle iddiaya girmiş ahtapotlar gibi gelmeye başladı. Kaçtım, kaçtım, saklandım. Sahip olduklarımın, yarısından fazlasına ihtiyacım yoktu. Hayatı ağırlaştıran şey, seçim çokluğu. Az şey kadar güzeli yok. Gereği yok. Sonumuz belli. Banyoda bütün ürünler, dopdolu şişelerle birbirlerini köpürtürken, hiç giymediğimiz kazaklar lüzumsuzca dizilmiş t-shirt'lere dolapta el şakası yaparken, hiç açılmamış kitaplar kendi kendilerine konuşurken... Biz orada olmayacağız. Üstelik onlar da, boşu boşuna bizden başka kimsenin olmamış olacak.

Anladınız değil mi Charlotte kuralını.

Nil KARAİBRAHİMGİL,6 Ekim 2008,Hürriyet

28 Mayıs 2010

Hayat Çilingiri 1 Yaşında ...


Bundan tam 1 sene önce bugün bu bloga ilk yazımı yazdım.
Bu blogu açmaktaki amacım, bildiklerimi diğer insanlarla paylaşıp onların hayatlarını kolaylaştırmak ve internette geçirdiğim süreyi daha verimli kılmaktı.
Zaman içinde gördümki yazdığım her yazıda kendime bir şeyler katıyorum.
Tabiki yazılarımdan kimin ne şekilde yararlandığını tam olarak kestiremesemde gerek yazılarıma gelen yorumlardan ve konuştuğum insanlardan aldığım tepkilerden gerekse izleyici sayısıdaki artıştan doğru bir yolda ilerlediğimi düşünüyorum.

Son yazılarımda genellikle askerliğimden bahsettiğim için lütfen kusura bakmayın.
Blogun, genel konseptinden çıkıp kişisel konulardan bahsedilen bir bloga dönüşmüş gibi algılanmasını istemiyorum.Bu noktayı da özellikle belirtmek istedim.
Askerden geleli 2 hafta olmasına rağmen yeni yazı ekleyememi de sudan çıkmış balık sendromuna bağlıyorum :) Kafamda yazmayı tasarladığım birçok farklı konu olmasına rağmen henüz hayata geçirme fırsatını bulamadım.

Bir sonraki yazımda görüşmek dileğiyle...

23 Mayıs 2010

Microsoft tag


Son günlerde gazete sayfalarından cips paketlerine kadar pek çok yerde karşımıza çıkan farklı renklerde üçgenlerin bir araya gelmesiyle oluşmuş karelerin arkasındaki sır perdesini bu yazımda açıklıyorum.
Microsoft tarafından geliştirilmiş bir çeşit barkod sistemi olan tag, kısa sürede yaygınlaşmaya başlamış durumda.

Tag sisteminin işleyişini kısaca açıklayacak olursak ;
öncelikle şuradan uygulamanın telefonunuza uygun versiyonunu indirip yüklüyorsunuz.
Tag reader adındaki uygulamayı çalıştırdıktan sonra telefonunuzun kamerasını, hakkında bilgi almak istediğiniz tag üzerine tutup beklemeye başlıyorsunuz.
Birkaç saniye sonra telefonunuzun internet tarayıcısı açılıyor ve ilgili siteye yönlendiriliyorsunuz.

Örneğin birinden kartvizit aldığınızda üzerindeki bilgileri kolayca telefonunuza aktarmak için tag reader uygulamasını kullanmak işinizi hayli kolaylaştıracaktır.


Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More