Sultan en iyi uşaklarından birisiyle gemideymiş. Daha önce hiç gemi yolculuğu yapmamış, aslında dağ çocuğu olarak kıyıyı bile görmemiş olan uşak, geminin boş durumdaki karın kısmında oturuyor, bağırıyor, ağlıyor, titriyor ve feryat ediyormuş. Herkes ona anlayışlı davranıyor ve korkularını gidermeye çalışıyormuş, ama onların yardımı uşağın korku dolu kalbine değil, sadece kulaklarına ulaşıyormuş. Kral uşağının bağırmalarına artık dayanamaz hale gelmiş.
Mavi bulutlar altında mavi sulardaki yolculuk onun için zevk olmaktan çıkmış. O an bilge hekim, krala yaklaşıp şöyle söylemiş.- "Yüce sultanım, izninizle onu sakinleştirebilirim." Sultan bir an bile tereddüt etmeden izin vermiş. Hekim, denizcilere uşağı denize atmalarını emretmiş ve denizciler de bunu seve seve yerine getirmiş. Uşak önce suya batmış, daha sonra hava almak için suyun yüzüne çıkmış, gemiye tutunmuş ve kendisini tekrar güverteye almaları için yalvarmış. Gemiciler de onu saçından yakalayarak çekmişler. Uşak o andan itibaren bir köşede sessizce oturur olmuş. Artık hiç kimse onun ağzından en ufak bir korku sözcüğü duymamış. Bundan çok memnun olan sultan hekime "sormuş: "Bütün bu olanlarda nasıl bir bilgelik gizli?"
Hekim cevap vermiş: "O, denizin tuzunu hiç yutmamıştı ve sudaki tehlikenin ne kadar büyük olduğunu bilmediğinden, geminin güçlü tahtalarının üstünde olmasının ne harikulade bir şey olduğunu da bilemiyordu. Sadece tehlikeyle karşı karşıya kalan barış ve huzurun değerini bilebilir. Sizler, hiçbir zaman yiyecek sıkıntısı çekmeyenler, kır ekmeğinin tadını bilemezsiniz. Sizin güzel bulmadığınız kız benim aşkımdır. Sevdiği yanında olan adam ile onun gelmesini bekleyen adam arasında fark vardır."
(Sadi)
0 yorum:
Yorum Gönder