Yeni eklenen yazıların mailinize gelmesi için mail adresinizi yazmanız yeterli

21 Mayıs 2011

Cesur Sorular

 Cesur Sorular kitabından önemli bulduğum bazı yerleri bu yazıda bir araya getirdim.

Kendinize şefkat dolu bir kabulle yaklaşmak,kendinizle sevecen bir ilişki kurmak kendini tanıma sürecini daha etkin ve kolay kılar.

Hoşlanmadığımız bütün davranışlarımızın hemen değişmesini istiyoruz,bu davranışlarımızın ve yaklaşımlarımızın,alışkanlıklarımızın ne kadar uzun süredir tekrar edilerek zihnimize ve bilinçaltımıza kazınmış olduğunu yadsıyarak.
İnsanları mutlu etmenin en kolay yolu, kendini mutlu etmektir.

Asırlardan beri bilgeler, mutlu ve anlamlı bir yaşamın anahtarlarını 3 aşamada anlatırlar:

         Kendini bil
         Kendini gerçekleştir
         Kendin ol

Yaşamınızda  karşılaştığınız her durum,elde edilen her sonuç yanında bir zarfla gelir.
Eğer dinlemezseniz zarfınızı açmazsanız,siz duyana,anlayana ve bütün bu durumların altındaki o temel sorunu bulana ve çözene kadar aynı dersler,aynı mesajlar,aynı olaylar,aynı insanlar tekrar etmeye devam eder.

Mesaj ilk geldiğinde bir fırsattır.
Eğer ilgilenmeseniz yapılacaklar listesinde yerini alır.Yine ilgilenmeseniz durum haline gelir oradan da gideceği yer problemler alanıdır.
Eğer problemken de ilgilenmeseniz kriz haline gelir ki o zaman artık ilgilenmek zorunda kalırsınız.

Mücadele ettiğiniz, hayır dediğiniz şey siz isteseniz de istemeseniz de gerçekleşti ve siz onu değiştiremezsiniz.
Onunla mücadele etmek,kabullenmemek ve inkar etmek bu durumdan en iyi şekilde çıkmanız için ihtiyaç duyduğunuz enerjinizi boşa harcamaktan başka bir şey değildir.

İyi bir insanım diye başıma kötü olaylar gelmeyeceğini beklemek, vejetaryenim diye boğaların bana saldırmayacağını beklemekten farksızdır.

Bir sürprizin veya beklenmeyen bir olayın suçlusunu arayarak ondan nasıl kurtulacağınızı düşünerek,planınızı tekrar nasıl yaşama döndüreceğiniz konusunda endişelenerek bir ömür harcayabilirsiniz.
Bu olaya en iyi uyum sağlamak ve ondan en az yarayla çıkmak veya en büyük kazancı sağlamak için planlarımı nasıl değiştirebilirim ve nasıl uyum sağlayabilirim diye sordunuz mu? Bu olay ,bana daha önce mevcut olmayan hangi fırsatları yaratıyor,hiç merak ettiniz mi?

İhtiyaç duyduğumuz enerjiyi biz farkında olmadan çalan üç tane önemli enerji hırsızı var:
         Tamamlanmamışlıklarımız
         Tolerasyonlarınız
         Ertelemeleriniz

Tamamlanmamışlıklarımız

Yaşamımızda küçük büyük önemli önemsiz yarım kalmış nokta konmamış,sonlandırılmamış her konu,iş,şey,ilişki

Örneğin; Kilometresi geldiği halde arabanızın yapılmamış bakımı,parasını ödediğiniz halde yılda toplam 4 kez gittiğiniz spor salonu,işyerinde size kendi işlerini yıkan arkadaşınıza hayır diyememek…

Bunları yaşamdan çıkarmanın birinci şartı, onları fark ve kabul etmektir.Hiçbir zaman sahip olmadığımız bir şeyi atamaz, bırakamaz veya ondan vazgeçemeyiz.Bu nedenle önce tamamlanmamışlıklarımızı sahiplenmemiz gerekiyor.

Sorular

         Neden buna katlanıyorum? Neden bu tamamlanmamışlık yaşamımda var?
         Bunu ortadan kaldırmak için ödeyeceğim bedel ne?
         Bunu ortadan kaldırmazsam ödeyeceğim,ödemekte olduğum bedel ne?

Çok yüksek standartlara sahip bazı insanların yaşamlarında kalite bulamamaları size de ilginç gelmiyor mu? 
Bize ait olmayan ihtiyaçları karşılayabilmek için sevmediğimiz yaşamlar yaşamanın maalesef böyle bir sonucu oluyor. 

Evinizdeki bilgisayarınızda virüs koruma programı var mı? 
Maalesef zihninizde yok! Şimdi beni iyi dinleyin: bilgisayarınıza virüs bulaşmış! Bu içi boş, deneyimle desteklenmeyen kavramların birçoğu dil yoluyla zihinlerimize bulaştırılan virüsler gibi.Bazılarımız için bu virüsler bilgisayarımızı ciddi şekilde yavaşlatırken bazılarımız için sistemi tamamen kilitleyip durma noktasına getirebiliyor.Bazılarımız girdiği döngüden hiçbir şekilde çıkamıyor hep aynı virüs çalışıp duruyor hep benzer ilişkiler,benzer iş problemleri içinde dönüp duruyor.

İnsanlara neye ihtiyacınız olduğunu söyleyebilmeniz ve bunları onlardan talep etmeniz başlangıçta cesaret isteyen bir iş gibi gözükebilir.
Ancak bence bu ihtiyaçlar mevcut değilmiş gibi yaşamak çok daha büyük bir cesaret.
Bu bombanın ne zaman patlayacağı ve ne gibi hasarlara yol açacağı bilinemez.

Başkalarının bizi inciten davranış ve isteklerine sınır koyamamak başlı başına karşılanmamış ihtiyaçlardan kaynaklanıyor olabilir ve bu durum kendi kendini besleyen bir probleme yol açabilir.
Eğer sınırlarınızı belirler ve uygularsanız onların çiğnenmesine izin vererek ulaşmaya çalıştığınız her şeye çok daha kolay ulaşabilirsiniz.
Bu sınırlarınızı belirlerken yapmanız gereken ihtiyacınızın şimdiye kadar karşılanmamış olmasında hangi kişisel sınırlarınızın zayıf olmasının katkıda bulunduğunu sorgulamak.

Eğer isteklerinizi elde ederseniz yaşamınızda yarattıklarınızla başa çıkabilecek misiniz ? Evren sadece bir ayna ve ondan istediklerimizi alabilmem için öncelikle içine onları bizim koymamız gereklidir.
İnsanın gelişmesi ve büyümesi,kendisinin gözlerden saklı olan karanlıkta kalan yanlarının ortaya çıkmasıyla olur.

‘Kızım sigara içme sağlığa çok zararlı’ diyen bir anneye ‘ sağol anne ya ben biliyorsun kara cahilim pek zeki de değilim,yararlı sandığım için içiyorum bu sigarayı!’ diye alaycı yanıt verse haklı değil mi kızı!
Burada fark edilmesi gereken şey, konunun sigaranın yarar veya zararından hatta sigaranın kendisinden çok daha farklı bir şey olduğudur.Anne,bir yanda büyümeye başlayan kızı üzerinde otoritesini kurma ihtiyacı,kızının gerçekten hasta olması tehlikesi yüzünden kaçan uykuları,iyi anne kimliğini tehdit eden kızının kötü bir alışkanlık edinmiş olması gerçekleri ile ne kadar haklı! Ancak kızı da büyürken kendi özerkliğini ilan etme ihtiyacı,belki arkadaşları arasında kabul görmeme korkusu ve bir yandan da gerçekten sağlığını hiçe sayıyor olmanın korkusu ve hepsini ortaya koyduğu kimlik sorunu ile böyle bir tepki vermekte haklı sayılmaz mı ?

Konuşmayı öğrenmiş olmak,iletişim kurmak için yeterli değildir.Çünkü biz dili,bize konuşmak için verilmiş bir hak olarak algılıyoruz.Ancak dil bu haktan daha da büyük bir sorumluluk getiriyor bize aslında: gerçekten dinlemek.merak etmek.Karşınızdakinin hikayesini,düşüncelerini vardığı sonuçları haklı ve kendi içinde tutarlı kılan her şeyi saf bir merak içerisinde anlamaya çalışmak.Karşınızdakine sizin düşünüş tarzınızı kabul ettirmek için değil gerçekten sormak

Bu insan, bu sonuca varmak için hangi verilere,inançlara,ifade edilmemiş kurallara sahip,asıl niyeti benim algıladığımdan nasıl farklı,hangi zor duyguları ayağa kaldırıyor bu durum onun için. İnsanlara devamlı aynı şeyleri söyleyerek,onları zorlayarak,anlatarak onları değiştiremezsiniz.Değişim sürecine girebilmek için insanların en büyük ihtiyacı duyulduğunu hissetmektir.

Ne yazık ki ,çoğumuz yeteneklerimiz ve güçlü yanlarımız hakkında çok az ,bunların çevresinde yaşamımızı inşa etme konusunda ise daha da az fikre sahibiz.

Onun yerine ebeveynlerimizin,öğretmenlerimizin,yöneticilerimizin ve patolojinin cazibesi altındaki psikologlarımızın kılavuzluğunda zayıflıklarımızın uzmanı oluyoruz ve bir yanda güçlü yanlarımız uykuda ve ilgisiz beklerken yaşamımızı bu kusurlarımızı tamir etmeye çalışarak harcıyoruz.

Her şeyi bırakın,aslında neyi sevdiğinizi keşfedin.
Gerçekte neyi sevdiğinizi keşfederseniz,bütün sorunlarınız sona erecek,yaşamınızın işini bulmuş olacaksınız,para her yönden size akmaya başlayacak,hayat boyu bir daha rahatsızlık,sıkıntı yüzü görmeyeceksiniz.

Asıl özgürlük;değerlerimizden ödün vererek işgal altındaki ülkenin valisi olabilme şansınız olmasına rağmen tek başına derme çatma bir gemiye atlayıp da inandığınız değerler uğruna sonucunun ne olacağını bilmediği bir yolculuğa çıkabilmektir.

Değerlerimizin ve bütünlüğümüzün dört ayrı koruyucusu vardır ve bu dört koruyucu her karşılaştığımız seçim noktasında bize sorularını sorarlar.

İlk soruyu içimizdeki çocuk sorar.

Bize der ki ‘bu sefer bir yetişkin gibi davranacak mısın yoksa kızacak mısın,senden artık büyümeni ve kendileriyle bir yetişkin olarak ilgilenmenizi talep eden yaşam durumlarıyla karşılaştığında,çocuksu tavırlarla  gerçeklerden kaçmaya mı çalışacaksın yoksa yaratıcı her şeyin içindeki mucizeyi görebilen saf çocuğa bir şans verecek misin,bu sefer?’

Sıra içimizdeki kurbandadır: 

‘karşındakiler engeller,zorluklar ve problemler olduğunda,yaşamanın sorumluluğunu alacak mısın yoksa başkalarının ve kendinin kurbanı rolünü mü oynayacaksın?’ diye sorar,’bütünlüğün ve değerlerin için neyi göze alıyorsun ?’

Sonra kadın, erkek hepimizin psikolojisinde yaşayan fahişe alır sözü.

’kendi rahatın veya güvenliğin için,değerlerinden,bütünlüğünden,zekandan,sözünden,vücudundan ve ruhundan ne kadar ödün verebilirsin ?’ diye sorar.
‘kendine ve ait hissettiğin daha büyük gerçek ve değerlere yeteri kadar inanıyor musun ?
Garanti mi bekliyorsun,senin için önemli olan şeyler etrafında tekrar yapılandırmak için yaşamını?
Senin için doğru olanı dile getirmek ve yapmayı düşünürken aklının bir yanından bunun sana olası maliyetini de hesaplıyor musun ?’

Son olarak daha önce tanışmış olduğumuz sabotajcı gelir karşımıza.

Der ki: ‘eğer güçlü olursan eğer değişimle başa çıkabilirsen,eğer her şeyin sorumluluğunu alabilir,belirsizliğe ve maliyetlerine ,hiçbir garanti olmamasına rağmen senin için doğru ve değerli olanları öne koyabilirsen, neler yapardın ? Ne veya kim umurunda olurdu o zaman ?
 O ruhunu şekillendirecek ve derinleştirecek fırsatlara olumlu bir biçimde yanıt vermeni gerektiren değişimi yaşamına davet ettiğinde,hangi korkularınla yüzleşeceksin?
Korkularından özgürleşmenin belirsizliğine hazır mısın?’

Gerçek ihtiyaçlarımızı karşılamak için eğer biz bilinçli olarak bir şeyler yapmazsak,onlar idareyi ele alarak kendi kendilerini karşılamaya çalışıyorlar ve yaşamımızda hoşlanmadığımız durumlar yaratıyorlar.

Şu ana kadar yaptıklarınızı yaparsanız şu ana kadar elde ettiklerinize ulaşacaksınız.Eğer farklı bir şey istiyorsanız,farklı bir şey yapın.
İstenilen sonuçları hatta mucizeleri yaratmanın birinci parçası ve her şeyin başı niyettir çünkü niyet eylemi getirir.
İkinci parça inançtır.Eğer bir şeyi başaracağınıza inanmazsanız hiçbir şekilde başarılı olmanızın imkanı yoktur.
Üçünü parça ise sebattır.

Hepimiz başarılı olmanın ön koşullarından birinin hata yapmamak olduğunu sandığımız gayet anlamsız ve ciddi biçimde zararlı bir virüsle beraber yaşıyoruz.

Medya,ebeveynlerimiz,toplum,reklamlar,filmler,şarkılar,kitaplar sanki hepsi işbirliği etmiş gibi bize başarılı hissetmemiz,mutlu olmamız için nereye ulaşmamız,nelere sahip olmamız, nasıl yaşamamız gerektiğini söyleyip duruyorlar.

Hiç size çok uzun zamandır amaçladığınız bir hedefe ulaştığınızda ve ya istediğiniz bir şeyi aldığınızda hiç anlam ifade etmediğini fark ettiğiniz oldu mu?

Başarı tanımınızın sizin kendi gerçeğinize dayanmadığının en önemli belirtileri,kendinize koyduğunuz hedeflere ulaşmakta çektiğiniz güçlük,bu hedeflere uygun davranış tarzını özümseyememe ve hedeflere ulaşıldığında beklediğinizin aksine oluşan boşluk hissi.
İnsan kendisi için tanımlamadığı sürece,başarı devamlı hareket eden bir hedef oluyor ve her vardığımız durakta başarı hissinin biz gelmeden hemen önce ayrıldığını öğreniyoruz ne yazık ki.

Bir yandan potansiyelimizi kullanamamaktan,işimizin,yaşamımızın,evrenin bize olabileceğimizin en iyisi olmamız için fırsatlar vermediğinden yakınıyoruz,bir yandan da rahat ettiğimiz vasatlık alanını terk etmeye ödümüz patlıyor.Evet en iyimizi ortaya koymak istiyoruz ama bunu yaparken yorulmamak,çok fazla çalışmamak,risk almamak ve kesinlikle başarısız olmamak istiyoruz.Biz garanti istiyoruz.

0 yorum:

Yorum Gönder

Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites More